Bilim insanları İbrahim Tatlıses'in hafızasını inceledi

01 Mart 2020 - 18:48

Defne Üçer Şaylan'ın yayına hazırladığı 'Meraklısına Bilim' adlı eser Doğan Kitap tarafından yayımlandı.


Bilim Akademisi’nin popüler bilim yayını" sarkac.org"da 2019 yılında yayınlanmış yazılardan oluşan kitapta, Amerikan başkanlık sisteminden, yapay zekâya; Osmanlı’da enflasyondan kanser tedavilerine bilim insanları tarafından kaleme alınmış yazılar yer aldı.

Kitabın, Sami Gülgöz’ün kaleme aldığı “İbrahim Tatlıses’in hafızası” başlıklı bölümünde, dikkat çeken bir tespite yer verildi. Bu bölümde, Tatlıses’in Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir anısını anlatıp, Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, oğlu İdo için doğalgaz bağladığı sözleri analiz edildi. Tatlıses’in bu anısı oğlunun doğum tarihiyle Erdoğan’ın belediye başkanlığı tarihlerinin örtüşmemesi üzerine sosyal medyada ve basında yer bulmuştu.

Yazar, Tatlıses’in baş bölgesinden yaralanması sonucu bir hafıza bozukluğu sorunu olmasının muhtemel olacağını fakat insan hafızasının çalışma biçiminin anılarını birbirine karıştırmış olabileceğini ifade etti.

İşte “İbrahim Tatlıses’in hafızası” başlıklı o bölüm:

“İbrahim Tatlıses bir mitingde sahneye çıkıp Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir anısını anlatıp şu sözleri kullanmıştı:

Ben bu insanın neyine tavım biliyor musunuz? İdo doğmuştu, iki aylıktı. Belediye başkanıydı İstanbul’da. Dedim ki ‘Sayın başkanım, bizim evimizde, koca villamız var ama üşüyoruz. Doğalgaz bağlanmış ama bizde yok’ dedim ki ‘İdo iki aylık, üşüyor.’ 10 dakika sonra aradı dedi ki ‘Yokmuş ama ben kendi şeyimden vereceğim.’ Doğalgazımız bağlandı ve İdo üşümekten kurtuldu.

Ardından sosyal medyada ve haber sitelerinde bu olayın gerçek olamayacağı, Tatlıses’in oğlunun doğum tarihiyle Erdoğan’ın belediye başkanlığı tarihlerinin örtüşmediği yazıldı. Tatlıses de cevaben bunun önemli olmadığını söyledi:

Olabilir, çok önemli değil. Biz kendi içimizi biliyoruz.

Tatlıses’in baş bölgesinden yaralanması sonucu bir hafıza bozukluğu sorunu olması muhtemel. O mitingde bilerek yanıltıcı bir anı anlatmak da istemiş olabilir. Ancak bu olasılıkları bir yana bırakırsak aslında bu anı, insan hafızasının oldukça sıradan yanılmalarından birini örnekliyor. Hafızamızın çalışma biçimi bu tür yanılmalara sık sık neden oluyor.

HAFIZA NASIL ÇALIŞIR

Yaşadığımız olayları bir film çekimine benzeten ve sonrasında da hatırlatırken adeta oalyların bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçtiğini söyleyen yaygın bir anlayış mevcut. Her ne kadar hafızamızın çalışma biçimini henüz her yönüyle bilemesek de bu benzetmelerin yanlış olduğunu, hafızanın film kaydı gibi çalışmadığını biliyoruz.

Belli olayları yaşarken belirli değerlendirmelerde bulunuruz, çeşitli duygular yaşarız ve yaşanan olaylar bu yorum, değerlendirme ve duygularla birlikte kodlanır. Bir filmden farkı daha bu aşamada başlar çünkü olayı yaşayan herkes aynı yorum, duygu ve değerlendirmeleri kodlamaz. Kişilerin olay hakkındaki yorumlarında yer alan diğer olay ve bilgilerden etkilenir. Zaman içinde bu belirli olay da uzun süreli saklama için hafızada kodlanma aşamalarından geçer. Konsolidasyon dediğimiz bu süreçte daha önce yaşadığımız olaylarla ve bilgilerimizle olan bağlantılar daha da güçlü hale gelir, bazı ayrıntılar silinir ve olay yeni haliyle hafızamızda yerini alır. Ancak hafızada saklanması depolama gibi düşünülmemeli. Bu olayı her hatırladığımızda ya da bu olaya benzer bir olay yaşadığımızda bağlantılar yeniden kurulur ve hafızanın dinamik yağısı içinde olay hakkında hatırlananlar değişime uğrayabilir.

Olayı hatırlarken ve başkalarına anlatırken yapmamız gereken de hafızada canlandırabildiğimiz anılarla genel bilgilerimizi birleştirerek zihnimizde bir sahne oluşturmak. Bu sahnenin nasıl oluşacağını sadece anılar ve bilgiler belirlemez, o sırada kendimize ilişkin inançlarımız, hayatımızda bulunduğumuz ruh hali ve hedeflerimiz de olayın nasıl hatırlandığını biçimlendirebilir. Hafızamızda kısmen saklanmış olan olaya dair sahne oluşturma işlemini bazen öyle başarılı bir biçimde yaparız ki tüm ayrıntılar adeta olayı baştan yaşıyormuşçasına gözümüzün önünde canlanır, sesleri duyarız, duyguları hissederiz. Bu durum bizim hatırladığımız olayın gerçekliğine daha çok güvenmemizi sağlar.

Birkaç yıl önce yayınlanan bir makalemizde kişilerin başkalarına ait anıları bu tür bir süreç sonucu kendi anıları olarak edindiklerini göstermiştir. Özellikle tek yumurta ikizlerinin birbirlerinin yaşadıklarını kendi anıları olarak hatırlamalarının oldukça olası olduğunu gözlemlemiştik. Örneğin yirmi yaşlarından ikiz kız kardeşlerden dinlediğimiz anılardan biri, beş yaşlarındayken yaşadıkları bir olaydı. Bir bayram günü anneleri onlara aynı kırmızı elbiseden almıştı ve bu elbiseleri giyerek anneannelerine bayram yemeğine gideceklerdi. Kızlardan biri gitmeden önce bahçedeki salıncakta sallanıyordu ve salıncaktan inerken çok ağlamıştı, annesi ona kızmıştı ve farklı bir elbiseyle yemeğe gitmek zorunda kalmıştı. İşin ilginç kısmı, her iki kardeş de yırtılan elbisenin kendisininki olduğuna ve bu olayı hatırlamasında hangisinin bu olayı gerçekten yaşadığına dair ipucu oluşturabilecek herhangi bir farklılık da görünmüyordu.

İbrahim Tatlıses’in hafızasına dönersek, oradaki durum da hafızanın bu şekilde çalışmasından kaynaklanan basit bir bellek yanılması olabilir. Tatlıses muhtemelen birçok sorununu ilişkilerini kullanarak çözmüştür ve hatırladığı bu türden çok sayıda olay vardır. Hafızamızın önemli özelliklerinden biri de benzer olayları ayrı ayrı hatırlamaktan ziyade onları özet bir biçimde korumasıdır. Benzer tatillerimizi hatırlarken birinde olan bir olayı diğerinde olmuş gibi hatırlamamız çok olağandır. Dolayısıyla başka bir sorununu çözdürdüğü, başka birine çözdürdüğü veya başka zaman çözüm ricasında bulunduğu çeşitli sorunlar hafızasında birbiriyle karışmış olmalı.

Karışmanın ötesinde Tatlıses’in içinde bulunduğu durum bir hedef yaratmış, bu tür olmamış bir olayın istemsiz bir biçimde yaratılmasına da motivasyon sağlamış olaiblir. İnsan hafızasının hiç yaşanmamış olayları yaşamış gibi hatırlamamıza yol açtığını biliyoruz. Hatta öyle ki, ikiz kız kardeş örneğinde olduğu gibi bazen başkalarının yaşadığı olayları çok emin bir biçimde kendimizin yaşadığını sanabiliyoruz. Tatlıses’in hatırladığının düşününce bunu da bir olasılık olarak düşünebiliriz, kendi yaşadığı değil de başkasının anlattığı bir olayı kendi yaşamış gibi hatırlamış olabilir.

Önemli olan genel temanın kişiye uyan bir tema olması, tavrın uyumlu olması, yani olay olmamışsa dahi olasılıklar dahilinde olması. Ne diyor Tatlıses: ‘Olabilir, çok önemli değil. Biz kendi içimizi biliyoruz.