Çiğköfte Röportajı, Geçen Bölümden Devam

30 Temmuz 2019 - 23:25

Halk oyunları eğitmeni ve araştırmacı yazar, Yusuf Çirkin hocamızla geçen hafta birinci bölümünü yayınladığımız Çiğköfte röportajımızın ikinci kısmını bugün sizlere sunuyoruz. Çiğköftenin Tüm tarihçesi bu röportajda...

Çiğköfte ile ilgili röportajımızın devamı için yine Yusuf ÇİRKİN hocamız ile yan yan geldik. Bir taraftan çaylarımızı yudumlarken bir taraftan da keyif ve heyecanla Hocamızı dinleyeceğiz inşallah.

Yusuf hocam; Çiğköfte ile ilgili röportajımıza kaldığımız yerden devam edebilir miyiz?

Yusuf ÇİRKİN: Merhaba, hoş geldin değerli kardeşim. Arkadaşlar, Mehmet Emin Kuş kardeşimiz, hiperaktif, çalışkan, eskiler bu türlere, “canı hafif” veya “cankeş” derlerdi. Böyle bir kardeşimize ayak uydurmaktan zorlanıyorum. Allah kendisinden razı olsun, bu tür çalışmalarımızda olmasa yan yana gelemeyeceğiz.
Bu röportajımızda Yrd. Doç. Mehmet Emin ERTAN hocamızın; Hz. İbrahim ve Nemrut adlı piyes kitabından aklımda kaldığı kadarı ile çiğköftemizin tarihçesini anlatmaya çalışacağım.  Aklımda kaldığı kadarıyla diyorum, çünkü kitabı maalesef bulamadım. Eksiğim, yanlışım olursa hocamın hoş görüsüne sığınıyorum.  Buradan da saygılarımı, hürmetlerimi sunuyorum.

Çiğköftemizin Tarihçesi: Çiğköftemizin tarihi M.Ö. 2640 lara, Hz. İbrahim Peygamber ve Nemrut zamanına kadar uzandığı rivayet edilmektedir. Nemrut; bir erkek çocuk doğacağını, bu çocuğun da tahtını, tacını elinden alacağını öğrenir. Zalimliği ile ünlü Nemrut adamlarına yeni doğacak bütün erkek çocukları öldürülmesi için emir verir. Hz. İbrahim'in Anası hamiledir. Çocuğunu Nemrut'un gazabından koruma umuduyla gizlice bir mağarada (şu anda Hz. İbrahim Peygamberin makam)ın doğurur ve onu kaderi ile baş başa bırakır. Bir fırsatını bulup,  oğlunu kontrol için mağaraya gittiğinde, orada bir mucize ile karşılaşır. İleride Hz. İbrahim olacak çocuğun sağ elinin başparmağını emerek bir çocuğun büyümesinde gerekli olan tüm vitaminleri o parmaktan aldığını görür ve anlar.
Edessa (Urfa) diyarının hükümdarı durumunda olan Nemrut; tahtının, tacının elinde gitmesi endişesi içinde, çok stresli ve kızgındır. Gazaba gelir ve hiçbir evde veya başka bir yerde ateş yakılmaması, hiçbir evde ocak tütmemesi için emirler verir.

Mehmet Emin Kuş: Hocam çayımız soğumuş bu arada çayımızı tazeleyelim mi?

Yusuf ÇİRKİN: Çayla fazla aram iyi değil. Şekersiz içtiğim için tadını alamıyorum. Sohbette koyu olunca unutuyorum. Hadi birer tane daha içelim.

Evet, nerede kalmıştık? Nemrut; Kim ki emrine riayet etmezse evini başına yıkacağını tellal çağırtıp ilan eder. Tabi bu yörede ceylan çoktur, eti de çok lezzetli olduğundan yöre halkının bir kısmı ceylan avına giderek et ihtiyaçlarını buradan karşılarmış. Bu sırada Haran adlı bir ev hanımı titiz olan kocası Abir'e akşam ne pişireceğini düşünür durur. Kocası Abir eve geldiğinde henüz bir yemek hazırlanmadığını görür ve hiddetlenir. “Geçenlerde avladığım ceylan etinin yağsız yerinden al, temiz bir kara taşın üzerinde iyice döv, içine biraz tuz, biraz isot (kurutulmuş ve dövülmüş acı kırmızıbiber)  kat bunları iyice karıştır, hamur gibi yoğur, öyle yeriz. Başka da çaremiz yok” der. Biraz düşündükten sonra ilave eder;  “İstersen biraz da bulgur ilave et, belki tat verir.” Bu sırada komşu Haran'a seslenir.  “Ateş yakmak yasak, aç kaldık, ben ne yaparım. Haran da;  “yağsız eti kara taş üzerinde iyice döveceğim, içine tuz, isot ve bir miktarda bulgur katarak iyice yoğuracağım” der ve kendisine de tavsiye eder.

Mehmet Emin Kuş: Allah razı olsun hocam, öyle anlattınız ki kendimi resmen o tarihin içinde hissetim, o anları yaşadım. Şimdi çiğköftemizin nesini anlatacaksınız.

Yusuf ÇİRKİN: Değerli kardeşim; Önce teşekkür edilecek biri var ise Sayın Mehmet Emin ERTAN hocamıza teşekkür etmek lazım. Gel beni dinle bu bölüme de burada nokta koyalım, devamın bir sonraki buluşmamızda devam edelim. 

Mehmet Emin Kuş: Anlaştık hocam, bir sonraki bölümde buluşmak üzere…
Sayın okur ve takipçilerimiz. Takip etmenizi tavsiye ederim. Bana göre bu röportaj çiğköfte konusunda bir belgedir. Allah a emanet olun.
Devam edecek…

Röportaj: Mehmet Emin KUŞ/ urfaradikal.com