İntihar


İnsanın hür iradesini kullanarak ve sonuçlarını bilerek kendisini öldürmesi veya herhangi bir sebeple bilerek ve isteyerek kararlı bir biçimde kendi canına kıyması anlamına gelen intihar, çağımızın en ciddi ve girift bireysel, toplumsal ve küresel sorunlarından birisidir.
İslâm inancımızda dinin temel amaçlarının başında gelen nefsin korunması ilkesinin bir sonucu olarak, kişinin haksız yere başkasını öldürmesi gibi kendi canına kıyması da kesin bir biçimde yasaklanmıştır.
(Ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız 'nedenler ve yollarla' (batılca) yemeyin.) Herhangi bir sebeple kendi canlarınıza kıymayın/intihar etmeyin. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir. Nisa 29
(Mallarınızı Allah yolunda harcayın. )Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik yapın. Kuşkusuz, Allah, iyilik yapanları sever. Bakara 195
 İlk insandan beri kutsal olagelen ve Kur’an ı Kerim’de Hz. Muhammed (as )ın tebyin, tebliğ ve temsil ettiği insanlığın son limanı olan İslâm inancımızda da can, mal, ırz, inanç ve nesil güvenliği, insanın ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk basamakları oluşturduğu gibi, hürmete layık yani dokunulmaz olan değerlerinin de temelini teşkil eder.
İnsan emanetlerden müteşekkil ve mürekkeb   bir   varlıktır. İnsanın ilmi, canı, malı, saçı, derisi, gözü, kulağı, kalbi, aklı, evladı, kardeşi, babası, eşi, annesi ve her şeyi Hz. Allah tarafından emanet olarak verilmiştir. 
Bize verilen emanetlerle imtihan dünyasında olduğumuzu unutmadan ibadet, kulluk, dua ve diğer bireysel, sosyal yaratılış gayelerimizi en iyi şekilde gerçekleştirerek Rabbimizin rızasını kazanma ideali için gayret etmeliyiz.
Geçmiş toplumların intihar olaylarına bakışlarında farklılıklar gözükse de kahir ekseriyetle tasvip edilmemiştir. Meselâ Sokrat’a göre tanrıların bir mülkü olan insanın canına kıyması onların gazaba gelmesine sebep olur; ancak bazı durumlarda intihar öylesine zorunlu bir hal alır ki bunu tanrıların izninin bir işareti gibi görmek mümkündür. Eflâtun da intiharı ilke olarak tasvip etmemekte. Aristo, intiharı hiçbir durumda tasvip etmemiştir. Ona göre intihar devlete karşı işlenmiş bir yurttaşlık suçudur. Cicero hem dinî hem sosyal gerekçelerle intiharın meşruluğunu reddetmiştir.
İlahi kaynaklı dinlerden Yahudilik ilke olarak intiharı tasvip etmez. Ancak geleneksel İbrânî hukukunda intihar edenin aklı başında iken bu fiili işlemiş olamayacağına, dolayısıyla sorumlu tutulmayacağına dair genel bir anlayış vardır. Bu sebeple intihar edenlere normal Yahudi defin merasimi uygulanır. Katliama, şirke ve zinaya zorlanma gibi olağanüstü durumlar karşısında ise intiharın tercih edilmesi takdire değer görülmüştür.
Hıristiyan öğretisi de intihara kesinlikle karşıdır
Kur’an ı Kerim’de geçen ve öldürmeyi yasaklayan âyetler her iki durum(kendisini öldürme de başkasını öldürme de yasaktır.) için de söz konusudur. “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanlığı öldürmüştür. Kim de bir insanın hayatını kurtarırsa, sanki bütün insanlığı yaşatmış olur.” âyeti, can dokunulmazlığı bağlamında katillik kadar intiharın da yasaklığına işaret etmektedir. Hatta intiharın başkasını öldürmekten daha büyük bir suç olduğunu dile getirenler de vardır.
Yukarıda Kur’an ı Kerim’den alıntıladığımız  Nisa 29 ve Bakara 195. ayetler başka  konular bağlamlarda da kullanılan ifadeler sebebiyle  doğrudan, salt intiharla ilgili bir hükmün bulunmadığını ileri sürenler de olmuştur. Bu görüşleri nakleden Fahreddin er-Râzî, böyle söyleyenlerin iman sahibi bir müminin bu yola başvurmasının düşünülemeyeceğini, dolayısıyla intiharı yasaklamanın anlamsız olacağını ifade ettiklerini belirtir.
Kanaatimce Hz. Allah’ın bizzat bize emanet ettiği cana kıymak, hem emanetin sahibine hem de emanete ihanettir. İntihar gibi korkunç bir günah karşısında, Hz. Allah’a inanıp güvenen ve takdirine rıza gösteren herkes gerekli tedbirlerle sakınmalı ve çevresini de sakındırmalıdır. İntihar en büyük günahlardan birini kendi nefsine karşı işlemektir. İntihar hangi sebeple olursa olsun meşru bir yol değildir. İntihar bireysel bir fiil olsa da bu cinayetle bireyin ailesi, çevresi ve insanlık ailesi de cezalandırılmış olur.
İnsanın şuurlu bir şekilde kendi hayatına son vermesi, İslâm dininin temel kaynakları olan âyet ve hadislerle de yasaklanmış, ceza gerektiren bir suç olarak değerlendirilmiştir. Akıl ve bilinç kaybı sonucu kişinin kendini öldürmesi ise intihar olarak değerlendirilmez.
Rasulullah Hz. Muhammed (as)’ın hadislerinde intihardan şiddetle kaçınmayı gerektiren ifadeler yer alır. Bu hadislerin anlatmak istediği şey, insanın kendi canına kıymasının affedilemeyecek ölçüde büyük bir suç ve günah olduğu gerçeğidir. İntihar eden kimse bu fiili hangi usulle gerçekleştirmişse cehennemde sonsuza kadar aynı tarzda ceza görecektir. Kendini bir dağın tepesinden atarak öldüren kimse,  cehennemde sürekli olarak azaba atılacak, zehir içerek intihar eden, cehennem ateşinde zehir kadehi elinde sonsuza kadar içerek azap çekecek, kesici bir aletle kendisini öldüren de cehennemde aynı yolla ceza görüp acı çekecektir. (Müsned, III, 254, 309, 435, 478, 488; IV, 33, 34, 135; Buhârî, “Cenâʾiz”, 84, “Edeb”, 44, “Ḳader”, 5, “Ṭıb”, 56; Müslim, “Îmân”, 175, 176, 177; Tirmizî, “Ṭıb”, 7; Nesâî, “Eymân”, 7).
Hiçbir insanın, Hz.Allah’ın bir emaneti olan kendi canı üzerinde meşru olmayan tasarrufta bulunma hakkı yoktur. Büyük acı ve ıstıraplar içerisinde kıvranan insanlar için bile intihar meşru ve makul bir yol değildir. Rasulullah Hz. Muhammed (as) gerek geçmiş ümmetlerden gerekse kendi sahâbeleri arasından bazı örneklerle bu hususa dikkat çekmektedir.(Buhârî, “Cenâʾiz”, 84; “Enbiyâʾ”, 50). 
Hayber Gazvesi’nde aldığı yaraların acısına dayanamayarak kılıcı üzerine yatıp intihar eden Kuzmân çarpıcı bir örnek olarak zikredilmektedir.(Buhârî, “Cihâd”, 77; “Meġāzî”, 38). 
Allah Rasûlü (as) Hayber Savaşı’nda İslâm ordusu içinde savaşan, yaralanan ama yarasının acısına dayanamayıp kılıcını göğsüne saplayarak intihar eden Kuzman isimli kişinin cehennemlik olduğunu belirtmiştir. Bir kişinin şehit olması beklenirken cehennemi hak etmesine sebep olacak kadar ağır bir suç tanımı, intihara dair dinin yaklaşımını net biçimde gösterir mahiyettedir.
İntihar tıpkı cinayet gibi bizden önceki ümmetlerde de yasaklanmış bir fiildir. Bu konuda Rasûlullah Hz. Muhammed (as) şu örneği verir: “Sizden önceki ümmetlerden birinde yaralı bir adam vardı. Yarasının acısına dayanamadığından bir bıçak alıp elini kesti. Adamın kan kaybından ölmesi üzerine Yüce Allah, ‘Kulum kendisi konusunda benden daha acele davranarak canına kıydı. Ben de ona cenneti haram kıldım.’ buyurdu.”

Resûl-i Ekrem Hz. Muhammed (as), intihara karşı tavrını göstermek için intihar eden bir kimsenin cenaze namazına katılmamıştır. (Müslim, “Cenâʾiz”, 107). Bir insanın kendini öldürmesi asla câiz olmamakla birlikte böyle bir kimsenin cenaze namazı kılınır. Nitekim Resûl-i Ekrem  as cürmün büyüklüğü ve yanlışa tepkisini göstermek adına namazı kendisi kılmamışsa da ashabına kılmalarını söylemiştir. 
İslâm’ın ortaya koyduğu hak ve vazife anlayışıyla açıkça çelişen intihar ahlâk bakımından da bir suçtur. 
Yaşama hakkı tabii haklardandır, onun elde edilmesinde kişinin bir katkısı yoktur. Canı veren Hz.Allah’tır ve yine ancak O alabilir. (el-Hicr 15/23; Kāf 50/43; en-Necm 53/44).
 Şu halde insanın Hz. Allah’ın   verip  emanet ettiği yaşama hakkını ortadan kaldırmaya ve canına kıymaya yetkisi de hakkı da  yoktur. 
İntihar aynı zamanda sosyal bir suç kabul edilir. Zira insan yalnız kendisi için değil toplum için de yaşar; topluma karşı hayırlı, faydalı olmak onun bir görevidir. Hâlbuki intihar eden kişi bu görevlerden kaçmış ve görevlerini ifa imkânına son vermiş olmaktadır.
 İslâm dini insanın uhrevî âleme olan yolculuğunda dünyayı bir durak, bedeni de binit saymışlar ve onun korumasının dinî bir ödev olduğunu belirtmişlerdir. Bedenin ihtiyaçlarını karşılamayan insanın bu yolculuğu tamamlaması mümkün değildir. Bu sebeple intihar, yaratılış düzenine ve dinin insanları ulaştırmak istediği hedeflere de aykırı bir yoldur.
İslam inancında hayatın doğal akışına, dünya ve ahiret dengesine zararlı olacak tarzda aşırı ibadet ve riyâzet  gibi uygulamalar Rasulullah Hz.Muhammed (as) tarafından uygun görülmemiş ve reddedilerek yasaklanmıştır.

İnsan birlikte yaşadıklarını etkileyen ve birlikte yaşadıklarından etkilenen sosyal bir varlıktır. İntihara yönelen kişilerin psikolojik yapıları kadar içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel ortamın etkileri de bu olayın açıklamasında çok ayrı öneme sahiptir. İnancı ve iradesi zayıflayan bazı insanlar, aşamadıkları sorunları intihar etmekle aşmayı uygun görebilmektedir. Fakat gerek İslâmiyet gerekse diğer ilâhî kaynaklı dinler böyle bir çözüm şekline müsamaha ile bakmadıkları gibi bu gayrı meşru yolu yasaklarlar.
İslâm tarihinden yakın zamana kadar toplu intihar olayları hiç yaşanmadığı gibi münferit bazı olaylar dışında intiharın toplumsal bir sorun haline geldiği de hiç görülmemiştir. 
Yakın zamanda çeşitli sebeplerle duyduğumuz intihar vakaları, herkesin önlem alması gereken endişe verici korkunç bir hali gözler önüne serdi.
 Geleneksel yaşayan ve doğu toplumlarında daha seyrek görülürken batı toplumlarında intihar sosyal bir âfet halini almıştır. 
Modern hayatta nefes almaktan yorulan insanoğlunun her geçen gün yaşamdan kopması ve artan bir şekilde intihar eğilimi göstermesi, İslâm toplumlarının da geleceğini tehdit etmektedir. İnsanı intihara sürükleyen nedenler bir çırpıda sıralanamayacak kadar çoktur ve onu intihardan koruyacak tedbirler üzerinde de farklı bilim dalları tarafından uzun zamandır çalışılmaktadır.

Dünya Sağlık Teşkilatı’nın kayıtlarına göre 2000 yılında yaklaşık 1.000.000 kişi intihar sonucu hayatını kaybetmiştir. Son 50 yılda % 60 oranında artan intihar olaylarının erkekler arasında ve özellikle sosyalist ülkelerde daha yaygın olduğu görülmektedir. Meselâ 1990’lı yıllarda Rusya Federasyonu ve Litvanya’da 100.000 kişiden yaklaşık yetmiş üçü, Estonya’da altmış dördü, Macaristan’da ellisi, Kazakistan’da elli ikisi ve Slovenya’da kırk sekizi intiharla ölmüştür. Gelişmiş Batı ülkelerinde İskandinav ülkeleri önde olmak üzere bu rakamlar yaklaşık on beş ile kırk beş arasında değişmektedir. İslâm ülkelerinde ise bu sayı 100.000’de iki kişiyi geçmemektedir. (Maalesef bu sayı son zamanlarda artmış ve devam ediyor.)

İntiharların birçok sebebi var.Günümüzde intihar faktörleri arasında en önemli yeri maddî ve mânevî kayıpların veya kayıp tehditlerinin tuttuğu bilinmektedir. Ana hatlarıyla ahlâkî ve mânevî değerlerin zaafa uğradığı durumlarda kendisine sağlam bir dayanak bulamayan kimselere ölüm yaşamaktan daha çok tercih edilir bir yol olarak görünmektedir. Durkheim’e göre insan ile beraber yaşadığı sosyal çevre arasındaki bağların gevşediği, kişide ahlâkî ve mânevî yapının sarsıntıya uğrayıp dirençsiz kaldığı ortamlarda intihar eğilimleri artar. (Le suicide, s. 333-363). Buna karşılık psikanaliz ekolü intiharı, insandaki saldırganlık-yıkıcılık-ölüm içgüdüsünün tersine dönüp bir başkası yerine kendisine yönelmesi olarak açıklar. Ruh hekimlerine göre intihar, özel bir tedavi gerektirecek marazî (patolojik) bir yapı üzerinde ortaya çıkmaktadır; yani intihara eğilimli kimseler potansiyel olarak ruh hastası olan kişilerdir. Bununla birlikte ilmî veriler, dinî inançlarına bağlı kimselerde intihar nisbetinin çok düşük olduğunu göstermektedir (Ziyalar, s. 269). Melankolik depresyonların doğurduğu şiddetli intihar düşüncesine rağmen eğer hastanın dinî inançları kuvvetli ise çok nâdir olarak bu işe teşebbüs etmekte, buna karşılık inançları gevşemiş olan melankolik aydın kimselerin intihar teşebbüsleri daha sık görülmektedir (Samuk, XX/1 [1982], s. 21-27).