Mülteci Sorunu


2011 yılında Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle 3 milyondan fazla Suriyeli sığınmacı Türkiye’ye akın etmiştir. Türkiye gibi kentsel nüfusu sürekli artan ülkelerin sosyal ve ekonomik altyapılarını henüz tamamlayamayan kentlerde, sayıları hızla artan sığınmacı nüfus ile birlikte; sosyo-kültürel, sorunlar ortaya çıkmıştır. Sığınmacıların kalıcı hale gelmeleri ile birlikte birde  Afganistan’dan akın akın  göçün gündeme gelmesiyle , sokaklarda yabancı bir ülkedeymiş hissi  yaşamaları... Kamuoyunun artık bu durumdan rahatsızlık duyduklarını sosyal medya ile dile getirme çabaları görüyoruz.
 Twitter’da Suriyeliler  ,Afganlılar ile ilgili açılan etiketler  yazılanlar, kamuoyunun algıladığı endişelerin belli noktalarda odaklandığını gösteriyor. Bu noktalardan ilki güvenlikle ilgili. Bazı kişiler, mülteciler nedeniyle fiziksel güvenlik tehditleri algıladığını belirtirken, bazı kişiler kayıt dışı çalışan mülteciler yüzünden ekonomik güvenlik sorunları algıladıklarını belirtiyor. İkinci olarak, sınır güvenliği en çok dile getirilen konular arasında. Sınırdan geçişlerin artması ve kontrolün elden kaçtığı yönündeki algılama sıklıkla vurgulanan konulardan biri. Üçüncü olarak, Suriye’ye bayram ziyaretlerinin yapılabilmesi, ama buna rağmen mültecilerin kendi ülkelerine kalıcı dönüş yapmamaları konusu kamuoyunun gündeminde...
Yapılan araştırmalara göre:
Türk halkının % 73’ünün devletin mültecilere yönelik politikalarını “yanlış” ya da “çok yanlış” olarak nitelendirdiğini ortaya koyuyor. Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nden oluşan Cumhur İttifakı’nın seçmenlerinin % 53,6’sının da mültecilere yönelik politikaları yanlış/çok yanlış olarak nitelendirmesi önemli.Cumhur İttifakı seçmenleri arasında şu ana kadar uygulanan politikaları yanlış olarak nitelendirenlerin sayısı, Türkiye ortalamasından düşük olsa da yine de söz konusu seçmenin yarıdan fazlasının olumsuz yaklaşması not edilmesi gereken bir olgu.
Demem o ki artık karar alıcıların mültecilere yönelik inanç odaklı ve duygusal söylemlerinin halkta ancak sınırlı karşılığı olduğunu ortaya koyuyor.

 Uluslararası hukuku temel alan ama aynı zamanda dünyadaki diğer aktörleri yük paylaşımına zorlayan, insani ama aynı zamanda mantık çerçevesinde yeni bir göç politikası için düşünmeye başlamanın vakti çoktan geldi de geçiyor bile...
Bugün yaşananlar, gelecekle ilgili hepimiz için alarm zili. Türkiye’nin mülteci politikasını yeniden ele alması elzem. Karar alıcılar hem mültecilerin hem de Türk kamuoyunun ihtiyaçlarını ve endişelerini dikkate alarak, bilimsel çalışmalar temeline dayanacak kapsamlı bir göç politikası üzerinde çalışmalı.

Her açıdan ele alınması gereken o kadar kapsamlı bir konuyu kısacık bir yazıya sığdırmak çok zor...