Meta/verse


Belki dijital çağın son gelişmelerinden olan ve de “evrenler ötesi veya ötelerin ötesi” anlamlarına gelen teknolojik ve şimdilik muhteşemmiş gibi görünen ama aslında dijital çağ imkanları içinde çok da ilkel kalan bir alanı anlatacağımı zannetmiş olabilirsiniz...

Ancak ben kendi ütopyamı yani metaversemi, dünyada
 inşa etmek istediğim cennetimi  anlatmak istiyorum ta ki çocukluğumdan, gençliğimden ve de halâ taşıdığım hayalimden bir parçasını size aktarabileyim... 

Büyüklerimizden ve hocalarımızdan cennet diye bir yerin varlığından ve içeriğinden haberdar olmuştum çok erken yaşlarda... Ama o cennet  çok sonra ulaşabileceğim ve de çok ötelerde olan bir yerdi... Ve ben yaşadığım bu hayatta da oralar gibi olmasını istediğim bir dünya hayali kurmaya başlamıştım bile... Çocuk kalbi işte; her şeyin en güzeli, en doğrusu, en hakikisi, en iyisi, en uyumlusu, en eğlencelisi  ve en neşelisi olsun istiyor her konuda...

Gayet laik, seküler ve materyalist bir aile ve çevrede büyümeme rağmen yine de bu çocukluk hayalimi muhafaza etmeye devam etmiştim... Ne de olsa ailemde veya okul çevremde küçük ölçekte bunu yaşayabiliyordum... Yüreğim hiç bir zaman haksızlıkları kaldıramadı, taşıyamadı...Ayrımcılıkları , ötekileştirmeleri hazmedemedi... Adaletsizlik gördüğüm zaman susamadı...Çaresizliklere karşı hareketsiz kalamadı...Dertlilere ve  hastalar için  arkasını dönemedi...
Ama tüm bunlarla muhatap oldu mu oldu, mecbur kaldı mı kaldı, ızdırabını çekti mi çekti... Bununla birlikte her şeye rağmen yine de kalbimde oluşturduğum yurdumdan vazgeçmedi...

Hayvan Çiftliği’ni ve 1984 romanlarını okuduğumda ne çok etkilenmiştim zira kalbimdeki hayalime  dokunmuştu... Tüm kapitalist ve totaliter zorba dünya sistemlerine karşı yine de umudumu hep taşıdım yüreğimde, ki her geçen gün de daha iyi olabileceği konusunda olumlu duygularım artmaya devam ediyor...

Benim dünyamda şimdi yaşadığımız gibi bir kölelik sistemi olmamalı: İnsanlar bir ömür sabahtan akşama kadar karın tokluğu için, bir ev veya araba alabilmek için çalışmamalı! Bizi biz yapan hassas, ince, önemli, nahif, zarafet de içeren sanat, edebiyat, felsefe, bilim, müzik, spor, iletişim vb gibi yönlerimizi doyurarak ruhlarımızı besleyip büyütecek ve sonunda da değer üretecek şeylerle meşgul olmalıyız...

Hepimizin yaşamsal alanları içiçe ve de hem sosyal bir birliktelik üzere bütünlük içinde hem de özel alanları muhafaza edecek şekilde tasarlanarak eğitim, üretim , paylaşım ve pazarlama alanları da yine ortak alanlar olarak tasarlanarak , değerli ve özgür bir yaşam projesi merkezde tutulabilir... Bir nevi çok büyük tatil köyleri, siteler, köyler  veya kooperatifler gibi belki de... ( Eskiden kamplarda yaktığımız  ateş etrafında yapılan keyifli , derin ve kaliteli sohbetler aklıma gelince daha da bir cazip geliyor şimdiden... )

Çocuklarımızın özgün, rahat, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde doğal ortamda ama özellikle de uygulamalı eğitimlerle hayatın içinde bizlerle olacağı , yarış atları gibi koşulmadan ve koşturulmadan, yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre yönlendirilip belki de üç alanda uzmanlaşacakları şekilde  yetiştirildiği pırıl pırıl yetişmiş, sevgi ve ilgiyle büyümüş bir altın nesil...

İş saatlerinin insanın ömrünü, bedenini, zihnini, duygu ve düşüncelerini yıpratıp tüketeceği şekilde tam gün hatta bol mesaili değil de birkaç saat verimli ve nitelikli üretim üzerine ayrılan saatlerle , mesai sonrasında da ruhu doyuracak üretim alanlarına yönelerek geçireceğimiz bir yaşam neden mümkün olmasın/dı...?

Dünyada hiç bir ülke bir birine vize uygulamasa ve herkes dünya anayı gezip, görüp çoşsa, tanışsa, bilişse ve paylaşsa dünyalı kardeşleri ile... Bu kadar dinsel, dilsel, ırksal, bölgesel, ulussal ... bölünmeler kaldır mıydı sizce de...?!

Doğayla içiçe yaşamı hedefleyen ve üretimi öne alan bir topluluk bu kadar doğanın dengesini bozup, tüketir ve sömürür müydü...?!

Paranın şimdiki gibi yüksek bir değer olmadığı, ürettikleri ve paylaştıkça hatta belki de takas sistemli değerler yaşandıkça kapital böylesine bir numara olabilir miydi...?!
...

Biliyorum... Okurken dahi bu imkansız bir ütopya diyenimiz çok olacaktır ama ben gerçekten buna inanan yürekler arttıkça, yapıcı ve olumlu, üretken ve paylaşımcı, adil ve empatik ilkesel yapılar oluştukça bu vb bir yaşamın mümkün olduğunu düşünüyorum ... Hatta böylesine bir yaşam cennetin ta kendisidir ve bunu oluşturmak ve yaşatmak, bizim elimizde olan bir şeydir... Aslında buna benzer yapıları oluşturmuş ve yaşamış/ halen yaşamakta olan kapalı sistem bazı tarikatler/ cemaatler / yapılar/ topluluklar var ama benim hayalim kapalı bir sistem olmasından yana değil...Ayrıca da dinsel bir oluşum da değil... İnsanlığın ilk zamanlarındaki gibi gayet insani , kardeşçe ve doğal bir ortam oluşturabilmekten yana...Toplumun elbette ki kural, kanun ve ilkeleri olacaktır ama ayrıştırmadan, bölmeden, parçalamadan, dışlamadan ve aşağılamadan...

Hani bir gerçek vardır ya cânı gönülden inandığım...:

1+1:2 değil 11 eder...
1+1+1: 3 değil 111 eder...
1+1+1+1: 4 değil 1111 eder...
Ancak savundukları doğruya yüreklerini tastamam ortaya koyanların oluşturduğu bir topluluk gerek bunun için...

En nihayetinde ‘burası bir cennet yurdu olacaksa , madem öyle biz neden dünyadayız ...?!’ diye kafa karıştırıcı bir soru da hücum etmiyor değil hani... Amma ve lâkin “kendi kendini gerçekleştiren ve tekamülünü hızlandıran” insanların oluşturacağı toplulukların dünyası da aynen hayalimde olduğu gibi değişecektir...

Ben değişirsem, dünyam da değişir...
Sen değişirsen, dünyan da değişir...
Biz değişirsek, dünyamız da değişir...

Neden olmasın?
Bence mümkün...

Selametle Canlar...
Peri’han Taşdemir Taylı...


...