Geçmişe Ağıt


Memleket özlemi cidden insanı hasta edermiş. Boşuna bülbülü altın kafese koymuşlar da ille de memleketim dememiş. Yine de bir garip hüznün eşlik ettiği bayram günleri jet hızıyla geçerken eskisi gibi olmasa da yine de güzeldi dedim kendi kendime. Öyle de olsa yine de gelsin bayramlar demiştim. Dem başka bir deme evrilirken, sanki geç kalmışım gibi hissettiren başka bir duyguyla hemhal nostaljik takılmaları tecrübe ettim. 

“İnsan neden hep eski günlerini arar? Nostalji insanın DNA’sında mı var? Her geçen günle eski günlere özlemin artması bundan mıdır?” diye istemsiz sorularla baş başa kaldım birden. Oysa Çürümenin Kitabı’nda yazar E.M Cioran, nostaljinin; “Varoluş ya da mutlak içinde dinlenmemize engel olduğunu; bizi belirsiz olanın içinde yüzmeye, dayanaklarımızı kaybetmeye, zaman içinde sipersiz yaşamaya mecbur eder.” diyordu.  Her ne kadar eski bağlılıklar, yakınlıklar kalmamışsa da hâlâ birbirimize ihtiyacımız olduğundan olsa gerek arıyoruz hep, dimağımızda eşsiz ve unutamadığımız bir tat bırakmış olan yaşanmışlıklarımızı. Geçmişteki yakınlıklar, sevgiler, paylaşmışlıklar… Belki de fıtratın istençleridir bütün bunlar. Öyle bir raddeye geldi ki çağ, “Gitmek de mesele oldu, gitmemek de.” Tabi bir de gidip de ebeveynlerimizin bin bir emekle kurmuş olduğu yapının yerinde yellerin estiğini, bir garip viraneye dönüşen mekanları görmek, değişime uğramış memleketin cadde ve sokaklarında gezmek, yetim kalmış bir yüreğin serencamını yaşamak da var. “Geçmişine ağıt yakmak her insanın başından geçecek kaçınılmaz bir deneyim midir?” diye sormadan edemiyorum. Ne ki cevabı muğlak maalesef…

Eskiler ne demişler; gidip de dönmemek, gelip de görmemek de varmış. Öte taraftan yüreğini, kapısını kapatanları, çağın dayatması tekleşmeyi hayat tarzı haline getirenleri gördükçe içine düştükleri kaybolmuşluğu düşündükçe üzülmemek elde değil. Allah’ın koparılmasını istemediği bağları koparanlar, kendilerini bekleyen nahoş bir yalnızlığın pençelerinde deviniyorlar. Lakin kendilerince mutlu mesut olduklarını vehmetmelerinden mütevellit, sahte keyiflerine dokunmak gibi bir işgüzarlık yapmamak lazım yine de. Kendi haline, kendi mecrasına bırakmak gerekiyor her şeyi bazen. Mecburen nostaljiye sığınıyor insan işte.  

Ve fakat düşünmeden de edemiyorum. Bu dünya hayatı nelerle güzeldir? Hayatımıza değer katanlar kimlerdir diye? Var olduklarını bilmekle bile yüreğimize bir güven hissi yayan hayat yoldaşlarımız… Tabii ki varlıklarıyla bizi mutlu edenlerin en başında yakınlarımız gelir. Ana- babanız hayattaysa hâlâ dünyanın en bahtiyarları arasındasınız demektir. Kaybedenler ise onların sımsıkı bağladığı bağların parçalandığına şahit olmanın ıstırabını yaşayanlar… Oysaki hayata değer katanlar olmazsa çekilmez bir yüke dönüşür yaşam. Sadece yiyip içerek canlılığını korusa bile insan aslında manen bir ölü gibidir. Hayat damarlarına su taşıyan ünsiyet bağlarının kaynağı kuruduğundandır bu. 

İnsana hayat bahşeden kaynaklar akrabalık, kardeşlik, dostluktur. Başkasını kendine tercih etme yüceliğidir. Bilir ki insan sevdikleriyle birlikteyse mutludur, şendir, rahattır, huzurludur. Hayat onlarla, yoklukları düşünülemeyecek olanlarla güzeldir... Olur ki hayatın ikiz kardeşi ölüm ayırırsa bizleri o zaman yine Cioran’ını dediği gibi “Nostalji, tam da kendini ezeli bir biçimde evinden uzak hissetmektir.”  İnsan için tarifi imkânsız acılardan biri de budur belki, en yakınlarını kaybetmek ya da çook uzaklara savrulmuş olduğunu görmek. Nostaljik takılmalar en sevdiğimiz insanları hatırladığımızda bizi yüreğimizden kavrar.  

Yüreğimizi sızlatan hasret titreşimlerini hisseder ve boynumuzu bükeriz yazgımız karşısında. Günler geçip giderken ve belki çoğu zaman an’ı yaşamayı da elden kaçırırken, geçmişin gölgelikleri bize daha mı güvenli gelir ne? Belki… Her ne kadar insanın hayat yolculuğunda takıntılı bir gerçeklik olsa da her insan nostaljik ağlara dolanabilir. Buna rağmen insanın gözden kaçırmaması gereken bir geleceği de var. Burayla ve şimdiyle sınırlı olmayan bir hayata taliptir insan. Ve farkında olsun olmasın bu yolculuğu ebediyete kadardır. Yaşarken öğrenecektir insan…