Kazı Kazı Kazan!...



      Üst üste ve iç içe evler, mimarisi, o girift görüntüsü, çekici cazibesi ve gizemi ile her zaman beni kendine bağlamıştır memleketimin yapısı... Coğrafyasına , iklimine daha sıra gelmeden ilk hafızamdan yansıyan çocukluk anılarım hep babaannemin ve anneannemin evleridir...


       Ev deyince şimdiki apartman daireleri ile alakası olmadığı gibi sıradan müstakil evlerle de yok... Ayaküstü o koskocaman giriş kapısını açar içeri dalarsınız ama ne dalma ; muhteşem güzellikte bir bahçe ve avlu karşılar sizi... Muhakkak ortasında bir şadırvanla... En sevdiğim oyun alanlarıdır  o su başları... Sonra da evler, odalar, yeraltı katları... 


       Ama buraya kadar her şey normal değil mi? Asıl ilgimi çeken evlerin labirent yapıları ve aşağılara doğru gelişen katman katman gizemleri idi... Evlerin dışında ‘in’ denilen, içinde hayvanların, yemlerinin, ev sakinlerinin yıllık gıdalarının korunduğu ayrı ayrı odalardan oluşan mağaralar da aynı fantastik yapılardı benim için... Evde sürekli nasıl annemin sandığını karıştırıp duruyorsam, köyde de oraları karıştırıp keşfetmeyi severdim...Ne arıyorduysam sürekli sürekli aynı yerleri karıştırarak! ... Sırlar perdesi oluşturmuştum zihnimde beni arayışa sürükleyen...


       Yıllar sonra Ağırnas beldemizde Kayseri- Niğde- Nevşehir’i birbirine bağlayan devasa yeraltı şehirlerinin varlığını da öğrendim ki zaten beldemiz bir sit alanı idi  ve her yerden tarih fışkırıyordu... Elbette ben çocuk aklımla o zamanlar sadece fantastik cazibesine kapılıyordum tarihten ziyade ama bildiğim tek şey sürekli bir ‘ arayış’ içinde olduğumdu...


     Bir ara o yeraltı şehirlerini gezip görmek için memleketime tatile çıktım... Daha kapısından girerken etkilenmiş hatta büyülenmiş gibiydim... O kahverenginin farklı tonlarında topraktan evler, odalar, ibadethaneler, sosyal lokaller, havalandırma ve aydınlatma sistemi, serin hava, mis gibi toprak kokusu...yerin altına indikçe yedi kat daha farklı dünyaların oluşumu... Her şey ama her şey fazlasıyla ilgi çekici ve merak uyandırıcı idi..,


     Gezerken, incelerken, araştırıp mantığını anlamaya çalışırken mekandan kopuyorum ve kendime yoğunlaşıyorum istemsizce...


       Zira şu üzerinde yaşadığımız dünya; ayaklarımızın altında kat kat, nice nice , dönem dönem çok sayıda medeniyetlere, binlerce yerleşim alanlarına, milyonlarca insana ev sahipliği yapmış da yılmamış, hayatına devam ediyor, gelişimini tamamlamaya azmetmiş görünüyordu...


      Tam da bizim gelişimimiz, tekâmülümüz, hayatlarımız gibi değil mi?


       Yeraltı şehirleri de aynı biz, öz’ümüz, içimiz, derinliklerimiz, karanlıklarımız ve sırlı taraflarımız gibidir..: Keşif edilmeyi , anlaşılmayı, bilinmeyi ve aşikâr kılınmayı bekleyen...Sıklıkla ziyaret edilmek isteyen... Değişmek, dönüşmek, genişlemek ve gelişmek derdinde olan...Bu nedenlerle de içi her zaman kıpır kıpır hareketlenen, coşan ve sonunda da taşan...


        Nasıl ki bir yerin açığa çıkması için araştırma, soruşturma, merakla sorgulama ve bağ kurma, belirleme ve kazı yapma gerekli ise biz de iç dünyamızda sürekli ‘kazı çalışmalarımıza’ devam ederek en derinlerde olan katmanlarımıza büyük bir itina ile ulaşmalı, enkaz altında kalmış ve yıllardır çıkarılmayı, kurtarılmayı ve hayata dönmeyi bekleyen yanlarımız için en hassas şekilde, incitmeden kazımızı yapmalı ve tüm gerçek duygu ve düşüncelerimizi açığa çıkararak , kendimizi çok daha iyi tanımalıyız... Bilmeliyiz, biz kim’iz ve ne’yiz... Görmeliyiz nasıl bir bilinçdışı yaratmışız tüm ömrümüz boyunca ve ne kadar tanıyabilmişiz “ben”imizi?!...

Daldıkça daha derinlere, insan idrak ediyor nasıl da muhteşem bir hazine olduğunu...


      Derinlerdeki “ben”e ulaştıkça aslında bir ‘ben’ olmadığını sadece bir “O”  olduğunu gördüğümüzde her katmanda , belki de anlam bulacaktır bizdeki bu kazılar da... 


Meraktayım halâ... 

Daha nice gizemler saklıyorum bağrımda...?

Kaç katlı bir medeniyet kurmuştum ki ulaşamamıştım o öz’e halâ...? 

Yoksa tüm katlar aslında sadece “bir” olan O’na ve O’nunla mıydı...??

Maksat “bir’leşmek” ve “bütün’leşmek”miydi...?!


       Kaldıralım perdeleri, kazıyalım derinleri ve çıkaralım sırlarımızı açığa ki kucaklaşalım her şeyden önce bir kendimizle...Sevgiyle, merhametle, iyilik ve güzelliklerle...


Selametle Sır Kâşifleri...

Peri’han Taşdemir Taylı...

Sır Kâşifi...

...

..

.