Her Şey Zıttı İle Ol'ur ve Nötür'lenir


Bu bir yaşamsal ve varoluşsal ilkedir: “Her şey zıttı ile kaimdir...”

Hayatımızın her aşamasında maddi-manevi, soyut-somut, mana-gerçek, fizikî-metafizikî, kavramsal-rakamsal, dil-hesap... aklımıza ne geliyorsa zıtlıklar alemi bize tüm bunları , bu dünya hayatımızda çok daha anlamlı ve yaşanılabilir bir hale getiriyor... 

Yani bunlara “ihtiyaç” var, gereksiz değiller!...

Duygusal ve kavramsal değerlerimizi düşünelim ilk olarak... Kötülükler, olumsuzluklar, acılı ve kederli olaylar olmasa idi içinde olduğumuz sevgi, saygı, huzur, iyiliklerle dolu vb. ortamlar bize bir şey ifade etmeyecek ve de çok sıradan olacaktı...

Sahip olduklarımızı idrak etmek ve değerini bilmek sahip olamadıklarımızın farkında olmakla mümkündür... 

Sürekli (erkek) evlat arzusunda olanların hiç evladı olamayanları görmesi ile yanlışını idrak etmesi ve hamd etmesi gerektiğini anlaması gibi... Yine hakeza hiç evladı olmayanların da çok çocuklu ailelerdeki serkeşlikleri ve gayriahlaki tutumları görerek, aslında her çocuğun hepimizin evladı olduğu hakikatini idrak etmesi gibi... 

Kavramlarda geçen “ bilenlerle bilmeyenlerin, görenlerle görmeyenlerin, ol’anlarla ol’amayanların, duyanlarla duymayanların, ricaller ile nisaların, babalarla oğulların, Meryem’lerle İsaların, Resuller’le tebasının , kitaplılarla kitapsızların, kitabını oku’yabilenlerle oku’yamayanların, akledenlerle akletmeyenlerin, uyanmışlarla uyuyanların, sorgulayanlarla teslimiyetçilerin, düşünenlerle düşünmeyenlerin, sesini sözünü gür ve hür kullananlarla sessiz kalanların, hayalperestlerle realistlerin, cesurlarla korkakların, mücadeleci azimlilerle rahatların ... “ her daim birbirlerine ihtiyacı vardır ki hakikat kendini aşikâr kılsın...

Matematikte, “1” olmasa idi ne anlamı ve değeri olurdu ki “0”ın...?!

Dilde,  nida etmek için sesli harfler veya hareketler olmasa ne değeri kalırdı ki sessiz harflerin...?!

Düşünceleri herkese hatta kendimize duyuracak “söz “ olmasa idi nasıl olurdu ki yaşam...?!

Her “doğum” güzel de “ölüm” olmasa ne anlamı kalırdı ki hayatın...?!

Madem bu dünya geçici ise “ahir hayat/lar” olmasa kim kıymet verirdi iyiliklere, güzelliklere, adalet ve haysiyete...?!

Fizik ve metafizikteki , olumlu/ pozitif/ dişil/ iletken/ dinamik/ üretken kutup ile olumsuz/ negatif/ eril/ sabit/ tutucu kutup arasındaki denge gibi...

Tıpkı Dünyamız/ bizim  için: 
Güneş ve Ay gibi..,
Rahman ve Rahim gibi...,
Baba ve anne gibi...,
Eril ve Dişil gibi...,
Negatif ve pozitif enerjimiz gibi...,
Eksi ve artı kutubumuz gibi...,
Sağ ve sol yanımız gibi...,
Geçmiş ve geleceğimiz  gibi...,
Duygusal ve analitik zekâmız gibi...,
Somut ve soyut algımız gibi...
...

Velhasıl-ı kelam her şeyin esası “denge”dir.
Her işimizde, aşımızda, aşkımızda ve yaşamımızda dengeyi tutturabilmek ve denge üzerine bir hayat/ahlâk oluşturabilmektir...

Zıtlıklardan şikayet edip duracağımıza, içinde gizli olan ve bize göre daha yetkin ve etkin/ ehil olan durum ve kişilerden istifade ederek kendi kendimizi gerçekleştirmek, fark etmek ve geliştirmek olmalı yapmamız gereken şey... 

Bununla birlikte bu değişim ve dönüşümü de “konfor alanlarını / putlarını/ idollerini/ tabularını/ gözleri ve akılları  kapalı teslim olduklarını/ nefislerinin tapındıklarını...” terk ederek mücadeleye koyulanlar ve azimedenler başaracaklardır... Her karar, bir terk edişi ve bir hareket ile başlangıcı beraberinde getirir... Ancak hareketin olduğu yerde bereket ve rahmet vardır ki kararlar da ancak bu şekilde hayat bulurlar...

Kararlarımız , kaderimizdir!...

Zıtlıkların bereketiyle harekete geçelim, ol’alım ve nötür’leşelim...

Selametle Güzel insanlar...
Peri’han Taşdemir Taylı...