Huzur Ağacımız


İşte büyülü bir kavram ve hâl... Huzur...

Dillerde pelesenk olmuş, gönüllerde ve hayatta hasrete düşmüş...

Hepimiz isteriz, peşine düşeriz de neden peki çok bir azımız ulaşabilir ki...?!

Huzur, evet huzur ama o ne, nasıl, n’için, nerede, kiminle, kime...?

İnsanın kendini her şeyden soyutlayarak kendi özü ile memnun, mesut, tatmin, uyumlu, rahat, sakin, sağlıklı  ve neşeli bir hâlde olmasıdır; huzur. Yaradanı ile bir olma, buluşma ve orada kalma hâli...

Onu istermiş, arzularmış, dualarmış gibi görünürüz amma velakin ya gerçekten istemez, gizlice ondan kaçarız ya da nerede, nasıl arayacağımızı bilemeyiz ki bir türlü o huzur trenini yakalamayı başaramayız... Hiç düşünüyor muyuz bunun nedenlerini?

İnsan doğası gereği çoğunlukla zihini ile yönetilir ve o doğrultuda hareket eder; nefsine böylesi daha hoş ve rahat gelir... Bu rahatlık ve sorumsuzluk hissiyatı içinde oluşu onu özüne ve/ya kalbine uzaklaştırarak çözümleri de her daim ‘dışarıya’  yönlendirir!...:
Dışarıdaki mutluluğa, sevgiye, ilgiye...
Dışarıdaki insanlara, olaylara, yerlere...
Dışarıdaki çözümlere, sorunlara...
Dışarıdaki huzuru oluşturmaya,
Dışarıdaki sevgiliye, aşığa, dosta...
Dışarıdaki kâinata, dünyaya, muhitine...
Dışarıdaki hayata, sanal aleme, işe güce ...
Dışarıdakilere...
...
Ahhhh şu dışarısı!!!

Halbuki dışarısı zannedilenleri tamamen insan kendisi, kendiliğinden, kendi içinden, ‘içerisinden’ oluşturur ve vareder!... Her şey ama her şey sadece içimizde, bizdedir!... Zaten bizden başkası ve/ya başka yer var mıdır ki?!... Dolayısı ile her şeyden önce biz kendimizi anlamlandırabilirsek, ikiliği/ dualiteyi çözümleyebilir ve dualitenin hizmet alanını algılayabilirsek, bir olmayı, bütünleşmeyi seçersek işte o zaman biz kendi öz’ümüz/ ben’imiz ile buluşacak, bir’leşecek ve ‘içeriyi’ idrak ederek bir “ben bilinci“ inşa edeceğiz... Ancak gerçek zorluk ve bedeller bu ben bilincinin oluşmasıyla başlayacaktır... Zira kendi zihnimiz hileleri ile bizi ayartmak ve mücadelemizi durdurmak için elinden geleni ardına koymayacaktır!!! Azimle gayret gösterenlerdir; huzura ulaşacak olanlar...

“Ben bilincinde” olanlar artık olayları, duygu ve düşünceleri dışarıdan değil de içeriden sorgulamaya, düşünmeye, anlamaya, anlamlandırarak bilinç oluşturmaya ve yaşamaya başlayacaktır... İşte o zaman dışarısı diye bir şey/ yer/ kişiler kalmayacak ve her şeyin idarecisinin bir olan ben’imiz olduğu bilinciyle hareket edeceğizdir...

Bununla birlikte huzur da içimizdeki toprağımızda tohumunu çatlatacak, bilinçli bir bahçıvan olursak yavaş yavaş su, hava ve nur ile buluşarak yeşerecek ve yetişecek; içimizden dışımıza taşarak dallanıp budaklanacak ve dahi meyveye durup tekrar tohum verecektir...  ( Burada toprak bedenimiz, su ilim/bilgi/bilinç, hava duygu ve düşünceler, nur akıl/ doğruyu tartma/iradeyi gerçekleştirebilme...olarak betimlenmiştir.)

Hepimizin içinde varolan bu tohumu ancak mücadele eden ve ben ve birlik bilincini hayatında yaşayanlar çatlatabilir, huzur ağaçlarını yaşatabilirler ve amaçlarını aşikâr kılabilirler... Huzur ağacı olanlara da artık altındaki gölgeliklerde neşe ve sükûnet içinde dinlenmek ve istediği gibi yaşamak düşer...

Haydi tohumlarınızı bir yoklayın bakalım, sağlamlar mı?!... Yeşermeye hazırlar mı?!... Dahası; siz onu yeşertmeyi seçiyor musunuz...?! Kendinize karşı her zaman çok açık ve net, şeffaf, dürüst ve samimi olun ki huzura kavuşabilesiniz...

Huzur ağacımız içimizde... En mükemmel ve muhteşem mekânda...

Sevgiyle Huzur aşıkları...
Peri’han TaşdemirTaylı...
...
..