Ciddî'yet/siz/lik!


Fanatizm, tarafgirlik, saplantılılık, taassup, yanlılık, şuculuk buculuk , kayırmacılık, yargılayıcılık, ötekileştiricilik, sempatizanlık, ırkçılık... 

Önümüze çıkan insanlar ve olaylar örgüsünde gerçekten de çok kötü, üzücü, can sıkıcı, sinir bozucu... şeyler oluyor; çoğunlukla çoğumuzun da müdahale edemediğimiz, elimizden çözüm çıkamadığı durumlar... Sonucun böyle olması da çok daha üzücü...

Bununla birlikte her zaman  yaşanan bu çok acı olaylarda “olayların var oluşu ve eylemin kendisi”nden ziyade bu olayların nerede, kimlerle, kimler ve/veya hangi gruplar tarafından, nasıl gerçekleştiği... her şeyden çok önemli olan mevzû haline geliyor...:

-Bir kadına veya çocuğa tecavüz ediliyor!... 
-“Kim yapmış, neredeymiş, kadının-çocuğun orada ne işleri varmış, hangi vakıfta-partide-cemaatte-cem evinde, lokaldeymiş, bölgede, nasıl olmuşmuş...? 

-Bir çocuk küçücük yaşta gelin/ damat yapılıyor!...
-“Dinde yeri varmış, sünnetmiş, coğrafya veya aile kültürü imiş, gelenekmiş, beşik kertmesi imiş, berdelmiş, miras dışarı çıkamazmış, kızların gözü açılmadan kendileri temiz olmalıymış, namusmuş, iffetmiş!...”

-Bir kadın öldürülüyor!...
-“Acaba ne yapmış, neden oradaymış, öyle biriyle ne işi varmış, kılık kıyafeti zaten çağırıyormuş, tavırları hafif ve nâhoşmuş, ahlâksızlığın sonu buymuş...”
...

Eskiden kız çocuklarını diri diri toprağa gömen zihniyet günümüzde bir kez değil çok kez gömüp gömüp çıkarıyor!!!... Tekrar tekrar öldürüyor!!!... Onlar ilkel, şimdikiler ise modernler!!!...

Olaylar ve insanlar karşısında sergilediğimiz tavır ve tutumlar bizim “insanlık kalitemizi” yansıtan gerçekler olacaktır... Tam da bu noktada inançlarımız, tabularımız, duygularımız, düşüncelerimiz, karakterimiz, eğitim ve kültür dünyamız, hayat felsefemiz... daha bir çok etken, olayla karşılaştığımız o ilk andaki kararlarımızı belirler!... Sonradan mantıksal ve yerleşik düşünce sistemimizin bize öğütlediklerinden ziyade ilk duyduğumuzda aklımızdan geçen o düşüncenin veya sergilediğimiz davranışın sahibi “gerçek biziz”dir! Bilinçsiz belleklerimiz( bilinçaltımız) ne ile eğitilmişse biz, o kişiyizdir işte!...
Böylesi kriz anları kendi kendimizi de karşımızdaki kişiyi de daha iyi tanıyabilmemizin ve derinlerdeki potansiyelimizin en açık zamanlarıdır... Onu tanıdığımız an maskelerin düştüğü andır.

Toplumumuzda yaşanan olaylar ve gösterilen ilk tepkilerine baktığımda ise genel olarak çoğunlukla sağlıksız bir toplumsal bilinçaltımız olduğunu görmek zor değildir. Yukarıda yazdığım ve daha yazılması gereken nice cümleleri sarf eden, düşünce kalıpları bu vb donelerden oluşan, her şeyi öncelikle dine-mezhebe-cemaatlere- tarikatlere-örgütlere-partilere-sisteme ve yapılara bağlayan ama ortada insanı ve suç unsurunu hiç görmediği gibi sorunu ortadan kaldırmak için de yapıcı, dönüştürücü ve sürdürülebilir çözüm arayışında da olmayan ama sürekli konuşan, yargılayan, eleştiren, suçlayan ve yazıp-çizerek, işlerine gelen her konuya inanmayı tercih eden  ama ciddî olarak etliye sütlüye dokunmayan, elini taşın altına sokmayan ve bu şekilde rahatlamaya çalışan “ahlâksız!” bir kitle ile birlikte yaşıyoruz... 

Bu kitlenin dindarı ateisti, tarikatçisi kemalisti, seküleri kapitalisti ahiretliği, sağcısı solcusu, faşisti liberali, moderni bağnazı, müslümanı deisti... gibi bir ayrımı da yok! Bu durum tamamen tüm kimlik, etiket ve statülerden sıyrılarak geride kalacak “insanlık kalitesi” ile ilgili bir gerçektir! Tam da bu nedenle olsa gerektir ki Yaratıcı sadece som kalitede ( takvalı) insanları sever...

...Ama tecavüze uğramış!
.....Ama soyulmuş, gasp edilmiş!
........Ama bu bir haksızlık!
...........Ama o daha bir çocuk!!!
..............Ama o bir kadın !
.................Ama o öldürüldü!!!
.....................Ama onlar artık yok!!!
.........................Ama onlar İNSAN/dı!!!

...Diye bas bas bağırsak da üç maymunu oynayan insanlara duyuramaz, gösteremez, anlatamazsınız!!!...

Meselenin kalbini çözmeden ne dersek diyelim karşılığı yok; kollektif/ toplumsal bilinç havuzumuz temizlenip arınmadıkça ve bizler insanı ve insanî değerleri her şeyin üzerinde önemli arz etmedikçe sorunlar bir çığ topu gibi büyüyerek her birimizin üzerine doğru gelecektir...

Toplumsal bilinç ve ahlâki durumlarımız itibariyle gelinen hâlimiz içler acısı... Zaten belli sistemler bu sonuç için durmaksızın çalışıp didinirken bizler de onların ekmeğine bal kaymak sürüyor, hem kendimizi mahvedip hem de sisteme gönüllü köleler haline geliyoruz!... İnsan denilen ve muhteşem bir donanımla yaratılan bir varlık bunu neden kendine ve sevdiklerine reva görür ki?!...

Selametle Efendim...
Peri’han TaşdemirTaylı...