İrade Var Mıdır?!


İrade deyince hemen ilk olarak akıla gelen iki türüdür; cüz-î ve küll-î iradelerdir. Ve kendimizce bir tanımı ve de etki alanı vardır...

Cüz-i irade; kişinin öz’ündeki Allah iradesinin kuldan ortaya çıkışıdır, aşikâr oluşudur. Çünkü varlığın özü olan kuanttaki atom altı potansiyel başka bir yerde veya başka bir boyutta değildir. O tamamen kişinin özünde var olan potansiyeldir yani Rahman boyutudur. İnsan kendini madde/ somut algı bilincinden arındırıp, "şuur boyutuna" yönelirse ancak kendisini burada(özünde/ kuantum aleminde) bulabilir. 

Tam da burada “Bismillah irRahmanir Rahiym” (Allah manası/varlığı özümde, özümde sonsuz ve sınırsız potansiyel güç ve üretkenlik var...) diyerek o sonsuz ve sınırsız olan Güç ile birlikte olmak ve hareket etmek demektir...

Burası algılamanın, hissetmenin, sezmenin, düşüncenin gücüdür, üretimidir, yaratmasıdır. Algılamaların kuantlara dönüştüğü, derin atom altı(kuantum) boyutunun açığa çıktığı yerdir; kuantum alemidir... İnsan duyguları, sezgileri, düşünceleri ve düşüncelerinin oluşturdukları ile burada “kuantların (atom altı enerji parçacıkların) rabbi” hükmündedir. Kişi şartlanmalarla, kalıplarla, kabullerle ve koşullarla kendini sınırlamadığında ben dediğinin aslında hiçbir zaman var olmadığını fark ederek, beraberinde bilincini teklik boyutunda bulduğunda, kendini de ‘bir’ olarak hisseder, tüm enerjisi ile buradan çıkar ve rab hükmü ile komutayı devir alır. Artık varlığının, vücudunun, hayatının ve matrixinin Rabbi olduğunun idrakindedir...

Bu yüzden işin özünde cüz-î ve küll-î irade iki ayrı şey değildir!... Çünkü hakikatte varlık tek’tir ve dolayısıyla irade de tek’tir, bir’dir!... Ayrı görmek vehiminden dolayı ile bir olanı bu vakite kadar iki görmekten yani şirkten kaynaklanan bir durum ile bilinci oluşamamıştır! Ne zaman ki şirkten (ikilikten) arındı ve kurtuldu işte o zaman tek’liğe ulaştı ve arındı demektir...

Yani ‘cüz-î irade yoktur, yalnızca küll-î irade vardır’ gerçeği ne kadar doğru ise, ‘her cüz kendi iradesiyle yaşar’ cümlesi de o kadar doğrudur. İkisi de aynı şeydir. Bu durum belki baktığın yere göre değişir...: Beş duyu verilerine dayanarak madde/somut algı ve çokluk boyutundan varlığa bakarsan cüzler vardır. Ama Atom altı bilinç/ kuantum aleminden ve teklik boyutundan ilimle bakabilirsen cüzler yoktur, yalnızca küll (bütün ve bir) olan vardır. Bu noktada nerede olduğumuz ve nereden baktığınıza göre iradenin de kapsamı, alanı ve boyutu değişir...

Her kişi ulaştığı, kullanabildiği ve açabildiği kapasitesine göre algılar ve bu algıyla parelel yaşar... Hiç kimse bir diğerine sen haksızsın, yalancısın, dolandırıcısın veya delirmişsin diyerek yargılamamalı, dışlamamalı, ötekileştirmemeli, aşağılamamalı aksine üzerinde düşünerek neden o şekilde düşündüklerini anlayarak idrak etmeye çabalamalıdır ki ilimde derinleşebilinsin...

İnsanoğlunun seçeceği iki değil her zaman üç yol ve ahlâk hâli vardır; her ne kadar çoğunlukla iki yol öğretilmiş olsa da...
1. Olumlu/ pozitif/ hayırlı ve hasen olanı,
2. Olumsuz/ negatif/ şerr olanı,
3. Nötür/ dengeli/ vasat ve kutbiyetsiz/ saf ve som olanı.

Dualist dünyamızda en yaygın olarak insanoğlunun seçtiği tavır zıt kutupluluk(dualizm) yasası gereği 1. veya 2. halleri kuşanmak olur; ya olumluya ya da olumsuza meylederek... Ancak Fatiha suresinde de sürekli bizi yönlendirdiği gibi bizlerden beklenen ve olması gereken ideal hâl 3. şık; dengeli olmak yani ‘kutbiyetsizleşerek saf ve som’ hâle ulaşarak şirkten arınmak ve de Yaratan’a hakikî kullar olmaktır...

Çok’luktan/ iki’likten bir’liğe...
.
..
...
Bir olmak...
Bir’leşmek...
Nötr olmak...
Kutupsuzluk...
Kutbiyetsizlik...
Dengelenebilmek...
Saf enerjiye gelmek...
Saf akıla ulaşmak...
Saf’laş’mak...
Bir’lemek...
Ol’mak...
Bir’lik...
Som...
Yek...
Hiç...
Kul...
...
..
.

Yaratan’a ‘kul’ olmaktan gayrısı var mıdır?!...

Sevgiyle Kalalım Canlar...