Türkiye'nin Yeni Doğanı


Konumuzla alakası olmayan bir mevzuya kısaca değinmek istiyorum. Allah’a sonsuz şükürler olsun ki biz Müslüman’ız ve ağaçtan düşen yaprak bile Allah’ın izni olmadan düşmeyeceğine inanıyoruz. Son dönemde bir virüs meselesi Dünya kamuoyunu çok meşgul edip bir kısım insanı tedirgin ediyor. Fırsatçılar yine işbaşındalar. Devlet yakaladığına cezayı basıyor. Tedirgin olan insanlar şimdiden kolonya, maske, dezenfektan gibi korunma amaçlı stok yapmaya başladılar. Elbette tedbir almak gerek lakin ecel gelmişse virüs bahanedir. Fazla tedirgin olup korkmaya gerek. Konu çok fazla abartılıyor. Özellikle sosyal medyada işin ucu kaçmış durumda. Tedbir bizden takdir Allah’tan deyip hayatımıza devam etmeliyiz. Coronavirüs olmazsa insanlar ölmeyecek mi? Müslüman olarak bize düşen Allah’a teslim olmaktır… Gerisini boş verin ve hayatınızı zehir etmeyin. Ne gelirse Allah’tandır ve O’ her şeyden haberdardır…  

Şimdi asıl konumuza dönelim. Defalarca ertelendikten sonra Ali Babacan öncülüğünde yeni bir siyasi partinin kuruluşu nihayet ilan edildi. Kurucular içerisinde çok da dikkat çekici, şaşırtıcı isimlere rastlanmadı. Öne çıkanlar genellikle “küskünler” olarak nitelendirilen AK Parti’nin adaylık vermediği isimlerdir. Benzer bir durum bundan önce kuruluşu ilan edilen Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu parti için de söylenebilir. Uzun süre haklı olarak Türkiye’de bir “muhalefet problemi” olduğu dile getirildi. Halen muhalefet konumunda bulunan CHP’nin toplumsal taleplerin takipçisi olmak yerine “laiklik” üzerinden yaptığı çıkışlar, askeri, bürokratik ve yargısal vesayetlerden beklenti içerisine girdiğini gizlememesi ciddi bir problemdir. Zaten ülke kalkınması gibi durumlar onları ilgilendirmiyor onlar sadece laiklik elden gitmesin, heykel yapsın ve Dine karşı gelsin bütün politikaları budur…  

Toplumun sesi olacak, toplumun taleplerini meclise taşıyacak partilerin kurulması hem iktidarın kendine çekidüzen vermesi hem de çoğulculuğun yerleşmesi açısından demokrasinin olmazsa olmalarıdır. Yani yeni partilere biraz da bu gözle bakmak gerekir. Ama tabloya baktığımızda gerek söylem gerekse de hedefler açısından AK PARTİDEN başka alternatif yok. Ortada görünen sadece partiye hâkim olma mücadelesinde yenilgiye uğrayan ya da güç dengelerinden dolayı tasfiye edilen küskünlerin siyasi girişimleridir. Aslında bu durum sadece AK Parti için de geçerli değildir. MHP içerisinde iktidar mücadelesinde Bahçeli karşısında başarısızlığa uğrayan üç başkan adayı (Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ) bir araya gelip yeni bir parti kurdular. Aslında ne siyasi hedefler ne de ideolojik yönelimler açısından arada bir fark yoktur…

AK Parti içerisinden daha önce Erkan Mumcu’nun kurduğu bir parti vardı. Mumcu’nun partisinden grup kuracak kadar vekil alıp geçtiği parti hiçbir varlık gösterememişti. Sonradan bir teşebbüs de AK Parti kurucularından Abdüllatif Şener’den gelmiş, başarısız olmuş ve en sonunda CHP’den vekil olmuştu. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kurduğu partiler için de “Pek bir başarı gösteremezler; ama Erdoğan’ı zayıflatırlar” değerlendirmesi yapılıyor. Muhalefetin de buna umut bağladığı görünüyor. Hedeflerde değil de “düşmanlıkta” oluşturulacak bir ittifak, “Erdoğan’ın kaybetmesine neden olabilir” diye düşünülüyor. Lakin halk durumun farkında, kimin ne olduğunu biliyor…

Ahmet Davutoğlu, “Benim dediğimi yapmadılar” diye eleştiride bulunurken, Ali Babacan, “Benim olduğum döneme kadar ekonomi iyiydi” iddiasını dillendiriyor. Her iki yeni partinin de gerek ekonomi alanında gerekse de iç ve dış politikada toplumun büyük kısmını rahatlatacak projeler ortaya attıkları söylenemez. Her iki yeni parti, anladığım kadar umudunu özellikle ekonomik ve sosyal krizlere bağlamış görünüyor. Rabbim fırsatçılara fırsat vermesin inşallah. Selamla kalın selamette kalın…