Yok! Ötesi


Elbette ömür biter can gider ey sevgili
Aşkı sende bulan topraktan ötesi yok
Topraktan ötesi yok…
Ötesi yok topraktan ötesi yok
Reva mı bunca keder bunca ayrılık
Kurumuş bir dal için ocaktan ötesi yok… Alıntı

Yazıma bu şiirle başlamak istedim. Çünkü hayat böyle işte bu gün varız yarın yok olup
gideceğiz. Bir süre resimlerde kalabilir hatırlanabiliriz. Fakat torunlarımızın çocukları bizleri
tanıyamayacak ve unutulup gideceğiz. Asıl olan ebedi hayata ne götürdüğümüzdür. İyi amele
iyilikle, kötü emele kötülükle muamele edileceğini yüce Rabbimiz bizlere Kur’an-i kerimin
değişik ayetlerinde bildiriyor. Dünyanın faniliğine aldanıp yaşıyoruz, bu kısa hayat yolculuğu
bitmeyecek diye kandırıyoruz kendimizi ve çevremizdekileri. Oysa kendimizi bile
kandıramadığımızı Allah da kul da bizim kadar iyi biliyor… Tüm yaşantımızı bu dünya için
şekillendirirken bedenimiz geri durmuyor. Ruhumuz açken maneviyata, sadece bedenimizin
sesini duyuyoruz. Amaçlarımız, düşüncelerimiz, hatta hedeflediğimiz ödüller veya makamlar
bile yalnızca bu dünyaya ait, bizim açımızdan vahim bir durum!
Yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren bizler, artık yalan söylerken yüzümüz kızarmıyor,
utançtan başımızı eğip, yerde gezdirmiyoruz bakışlarımızı. O kadar benimsemiş, o kadar
sıradanlaştırmışız ki bu durumu çoğu zaman Allah’ı bile şahit tutuyoruz. Ve yine günahı
küçümseyip yalan yere yeminler savuruyoruz.  Hücrelerimizi çepeçevre sarmışken bu
hastalık, gerek boş vermişlik sendromumuzdan gerek günahlarımızı alışkanlık haline
getirişimizden, yalan yere yemin etmeyi ve kefaretini de göz ardı ediyor sanki yaşanmamış
gibi davranıyoruz. Bir başka pencereden olaya baktığımızda, karşımızdaki insana yalan
söyleyerek zaten başlı başına bir günaha girmişken Cenab-ı Allah’ı da bu yalana şahit
tutmak ona verdiğimiz değerin ne derece küçük olduğunun kanıtı olmaz mı?
Yeminini bozmadan önce yemin kefareti verilmez. Verilirse sahih olmaz. Bozunca tekrar
vermesi lazım olur. Yemin kefaretini geciktirmek günah olur.  Kur`an-ı Kerim’de Allah bilerek
yaptığımız yeminlerden dolayı hesaba çekileceğimizi açıkça buyuruyor. “Allah kasıtsız
olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız
yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bunun kefâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisiyle
on fakiri bir gün sabah akşam doyurmak veya giydiğiniz orta hallisiyle onları giydirmek
yahut bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Buna gücü yetmeyen üç gün oruç
tutmalıdır. İşte yemin ettiğinizde onu bozmanın kefâreti budur. Bununla birlikte,
yeminlerinize bağlı kalıp gereğini yerine getirin. Şükredebilmeniz için Allah size
âyetlerini işte böyle açıklamaktadır.” ( Maide Suresi 89. Ayet)
Pek az bilinen bir bilgiyi de belirtmek istiyorum. Babamın başı için, çocuğumun, annemin
ölüsünü öpeyim diye yemin etmek haramdır. Tövbe etmek gerekir. Allah’tan gayrısı için
yemin edilmez. Bu yemin olmadığı için, bozulursa yemin kefareti gerekmez. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki: (Babam hakkı için diyerek yemin etmeyiniz! Yemin, Allah`u Teâlâ`nın ismi ile
olur.) [Müslim] Bir ağacı canlandırın düşünüzde, yaprakları önce sararır sonra dökülür tek
tek… Sonra dalları boş ve kimsesiz kalır, tıpkı kalbimiz gibi. Her günah, kalbimizden manevi
olarak parçalar döktürür, yerini fesatlar ve karanlıklar alır... Ve o günahlar biriktikçe kalp
sadece vücudu yaşamaya devam ettiren bir organa dönüşür. Ötesi yok…  Şimdi yap
hesabını kitabını, koy bavuluna günahlarını bir daha açmamak kaydıyla tövbe edip Allah’a
sığın ve ebedi yurt için çalışmaya başla. Rabbim bizleri dehşetinden gözlerin yerinden
fırlayacağı günde pişman olanlardan eylemesin inşallah. Âmin. Selamla kalın selamette
kalın.