Kibir Ve Tevazu-2


Önce ki yazının devamı; Yaratıldığımız muhteşem ve muazzam büyüklükteki kâinata kıyasladığımızda bu
âlemde zikredilmeye bile değecek kadar bir yerimiz yoktur. Ama insan denilen varlıkta ego ve kibir denilen
çok kötü bir karakter potansiyeli mevcuttur. Kâinattaki durumuna bakmadan insan denilen aciz varlık kime
ve ne için kibirlenebilir? Hâlbuki büyüklük ve Kibriya sıfatı yalnızca bu olağanüstü âlemleri yaratan Yüce
Allaha (C.C.) mahsustur. İnsanın büyüklenecek hiç bir  şeyi yoktur. Güzellik, yakışıklılık için övünecek
olsa, onlara çalışıp çabalayarak kendisi sahip olmamıştır. Irkıyla övünse, o da onun elinde olan bir şey
değildir. Ailesiyle soyuyla sopuyla kibirlenecek olsa o da kendi elinde olan bir şey değildir. Bunlar
kendisine bahşedilmiş doğuştan gelen özelliklerdir. Vücudumuza dönüp baktığımızda bedenimizde de 
otomatik olarak kendiliğinden çalışan sayılamayacak kadar çok düzenli faaliyetler bulunmaktadır.
 İnsan, her şeyin sahibinin ve yaratıcısının Allah olduğu bilinciyle, Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükrün
gereği olarak tevazu sahibi olacağı yerde, sahip olduğu bu nimetlerden dolayı başkalarından kendini üstün
görerek büyüklenmekte ve böylece nimeti verene karşı nankörlük etmektedir.

Kibir sahibi olan kimse
kendini merkezi bir konumda görmekte, çevresinin kendisine göre şekillenmesi gerektiğine inanmaktadır.
Bu inanç onun kendini müstağni görmesine neden olmaktadır. Toplumun ileri gelenleri kibirlerinden dolayı,
Allah’ın Elçisi’nin etrafında yer alan zayıf ve fakir kimseleri küçümsemiş ve bu durumdan dolayı Allah’ın
elçisini kınamışlardı da, bu durum karşısında Allah kınayıcıların arzularına göre davrandığı takdirde
elçisinin zalimlerden olacağını bildirerek onu uyarmıştı… (En’am-52) Yeryüzünde haksız yere büyüklük
taslamanın karşılığı ebedi olarak hidayetten mahrum kalmaktır. Diğer bir deyimle kibir sahibi kimse  kibri
nedeniyle  her zaman doğru yoldan yüz çevirecektir. Allah, kibir sahibi olan kimseyi ayetlerinden uzak
tutacağını bildirmiştir. (A’raf – 146)
 Allah: “Yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Çünkü ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara erişebilirsin.”
(İsra-37)  diyerek, kendini büyük sananların hadlerini aslında güzelce bildirmekte, gerçek büyüklüğün
kaynağının ne olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak insanın sahip olduğu kibir, onun gerçeği görmesine ve
anlamasına engel teşkil ettiği için o bu uyarıya karşı aklen de, kalben de kapalıdır. Öyle ki bu kimseler
vicdanen doğru olduğuna inandıkları halde kibirli olmaları nedeniyle gerçeği inkâr etmektedirler. (Neml-14)
“İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini
beğenip övünen kimseyi sevmez.” İnsan, şunu unutmamalıdır ki: sahip olduğu hiçbir şey kendi eseri
değildir. O “muhtaç” bir varlıktır. İhtiyaçlarını gidermek için tek başına yeterli gücü yoktur. Bu durum aynı
zamanda ihtiyaçları oranında aciz bir varlık olduğunu da göstermektedir.

O halde kibirlenip, böbürlenerek büyüklük taslaması şeytanın aldatmasına yenik düşmesinden başka bir şey değildir. Ordulara hükmeden, dünyaya boyun eğdiren bir kralın, gözle görülmeyecek kadar küçük olan bir mikroba yenik düşmesi aslında insanın gücünün ne kadar da anlamsız olduğunu göstermektedir. Keza sahip
olduğu hazinelerin anahtarlarını kölelerine taşıtan Karun ölünce kendisiyle beraber beş kuruş dahi
götürememişti. Kur’an bu dünyaya ait her şeyin aslında bir oyun ve oyalanmadan ibaret olduğunu
söylerken; insana kibirli olmaktan uzak durmasını en ibretli bir ifade ile anlatmaktadır. Ancak bu ibretlik
anlatımdan bile bir şey anlamayanlar kibirlerinin esiri olarak ebedi yurtlarını da kaybetmektedirler.  
Kibir, öyle bir duygudur ki insanın bütün davranışlarına etki eder.

İnsanı tercihlerinde bencil, ilişkilerinde kıskanç, beğenilmeye aşırı istekli, eleştiriye tamamıyla kapalı, menfaatçi ve cimri yapar. İyilik yapma düşüncesini öldürür, merhamet ve sevgi duygularını yok eder. Kişi, her şeyin kendi kontrolünde olmasını ister. Kibir, şeytan ahlakının temelini teşkil eder. Kibir, şeytanın yalnızca ahlakı değil, aynı zamanda sıfatıdır da. Kibrin insana verdiği en büyük zararlardan birisi de mü’mine yaraşır
huylar edinmesine engel olmasıdır. Kibirli bir kimse sürekli farklılık peşinde koşar. Bu, etrafına karşı
küçümseyici bir tavır takınmasına neden olur. Rakip olarak gördüklerini küçük görür ve gösterir. Hep
beklenti içindedir. Beklentileri gerçekleşmediğinde de çok kırıcı olur. Kendini sayıp, saygı göstermede

kusur edenlere karşı tahammülsüzdür. En büyük arzusu takdir edilmek, beğenilmek ve övülmektir. Bu
gerçekleşmediği takdirde çevresini suçlayarak onlarla hesaplaşmaya girer. Onları kıymet bilmez ve nankör
olarak görür. Kibirli insan, üstünlüğü takvada değil, sahip olduğu değerlerde görür. Bu nedenle sürekli
daha çok şeye sahip olma hırsıyla yaşar. Daha çok mal, daha çok zenginlik, daha çok şöhret, daha büyük
makam, daha büyük güç vb. değerleri elde etmek için hayatını harcar. Aslında kibirli insan, “bizatihi
kendisi bir değer olmayan” insandır. Kendisi bir değer olmadığı için de, dışarıdan sağladığı mal, mülk,
unvan gibi değerlerle kendini değerli kılmaya, eksikliğini bu şekilde tamamlamaya çalışır… Devamı
gelecek yazıda. Selamla Kalın Selamette Kalın.
Mehmet İMRE
22.02.2021