Selâhaddin-i Eyyûbi ve Misyonumuz


  Kur´an´ın ve muradının Hafızı,İslamın Muhafızı ,İlim Adamı,Komutan,Hükümdar,İslam Ümmetinin Kılıcı,Diplomat,Mücahid, Siyâset Adamı,Sultan,Hadimül Haremeyn unvanını tarihte ilk kullanan hükümdar. İslam dünyasının ve bütün iyi insanların kahramanı.İnanlar olarak mücahid atamız ve İslam davasında yolumuzun  değişmez rehberlerinden biri…

 
Haçlı Seferleri´ne karşı direnen büyük komutan,İslam dünyasının ve bütün  İnsanlığın hatta düşmanlarının bile saygı duyduğu İslam ve insanlık medeniyetimizin yüz akı…
 
Selâhaddîn Eyyûbî (1138- 4 Mart 1193…)
 (El-Melik el-Nasır Ebu´l Muẓaffer Selahaddin Yusuf bin Necmeddin Eyyub)
 Sûriye,Irak Filistin, Mısır,Mekke,Medine,Sudan,Libya ve Yemen´de kurulan,hakim olan  Eyyubi hanedanının kurucusudur.
 
Kuran Şairi Mehmed Akif Ersoy onu "Şark´ın en sevgili sultanı"diye tanımlarken Müslüman olmayanlar bile onu hayranlık ve minnetle  takdir etmek zorunda kalmışlardır.Fransız tarihçisi Champdor, Selâhaddîn-i Eyyûbî  için "İslâm´ın en saf kahramanı" diyerek hayranlığını gizleyemez.
‘´Ben, Allah yolunun bir hizmetçisiyim´´diyen Selâhaddîn-i Eyyûbî,hayatı verene karşı sorumluluğunu,bir mümin olarak hayattaki misyon ve vizyonunu bu kısa ifadesiyle özetlerken hayatıyla da buna şahitlik etmiştir.
 
 
Dünya tarihinde haklı bir şöhret kazanan ve örnek bir sultan olarak gösterilen Selâhaddîn-i Eyyûbî, İslâm ve islam değerleri tarihinin en tanınmış kahramanlarından biridir. Önemli olan da onun bu islami ve insani  yönüdür.
Selahaddin Eyyubi için ‘´Geçmişin ve Geleceğin Hükümdarı´´diye bir   kitap yazan  John Man´ı haklı çıkaracak,düşüncesini pekiştirecek bir açıklama da   Muhammed Emin YILDIRIM   ‘dan geliyor.
Hz.Muhammed (s.a.v)´in Siyeri´ni güzel bir üslupla sürekli gündemleştirerek hayatımıza rol model olarak sunan ( dostum,ağabeyin kardeşim) Muhammed Emin YILDIRIM Hoca da  tüm müminlere bir ufuk ve ideal  çizerek şöyle diyor:´´ Selahaddin üreten coğrafya yeniden Selahaddin´ler üretecek o Selahaddin´de işgal altındaki Kudüs´ü bir kez daha ümmete hediye edecektir inşallah...´´
Selâhaddîn-i Eyyûbî den bahseden Batı kaynakları  ‘Büyük Selahaddin´ diye bahseder.
İhsan Süreyya Sırma Hoca da bizdeki tarih öğretiminin çarpıklığına dikkat çeker önce kendisiyle yapılan röportajda. Selahaddin Eyyubi´nin ne ilkokulda, ne ortaokul ve lise ve ne de üniversitede okutulmadığını söyler. Anadolu´yu allak bullak eden ve İslam dünyasını iki asır meşgul eden Haçlı seferlerinin de ülkemizde hakkıyla okutulmadığını açıklar. Kendisinin bu boşluğu doldurmak için Haçlılar üzerine kitap yazdığını ama Türkçede yeterince kaynak bulamadığını, bu hususta Arap ve Batı kaynaklarından faydalandığını üzülerek ifade eder.
 
Selahaddin, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa´yı işgalci Haçlılardan kurtarmanın tek yolunun Müslümanları birleştirmek olduğunu görmüştür ve bu yüzden büyük bir lider ve büyük bir kahramandır. Onun Haçlılara bile zulmetmediğini, bu sebeple Batı kaynaklarında ona ‘Great Salahaddin´ yani ‘Büyük Selahaddin´ dendiğini belirtir. Haçlılar Kudüs´ü aldıklarında oluk oluk kan akıtmışlardır. Selahaddin´in ise Kudüs´ü teslim aldığında hiç kimseye zarar vermemiş, sadece Mescid-i Aksa üzerindeki Haç´ı kaldırıp yerine tekrar Hilal koymuştur.
Selahaddin Eyyubi ve onun gibiler bizim tarihimizin ve medeniyetimizin yüz akı simalarıdır.
Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî,Allah´ın yardımı ve Cihad gayretiyle Mısır, Hicaz, Yemen, Kuzey Sudan, Libya gibi Arap ülkelerine hâkim olmuş ve bu sebeple de İslam birliğini çabuk bir şekilde sağlanmıştır.
“Selahaddin, Haçlılar karşısında İslam´ın en büyük ve en şerefli kahramanlarından oldu… Herkes tarafından sevilen, insani meziyetleri yüksek, adil, affedici, bilgili ve dindar bir sultandı.”sözü mümin ve gayrı müslimlerin beraber dillendirdiği cümlelerden olmuştu.
Sultan Selahaddin devrinde Sûriye,Irak Filistin, Mısır,Mekke,Medine,Sudan,Libya ve Yemen gibi yerlere hakim oldu ve bu hakimiyet asırlarca devam etti.
Selahaddin kuvvetli bir ordu, iyi çalışan bir devlet teşkilatı kurdu, Fatımi hilafetini yıkarak bölgedeki ideolojik,politik parçalanmaya son verdi.
Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî´nin ikinci büyük başarısı Kudüs´ü ve Haçlılar´ın elinde olan birçok yeri kurtarmasıdır. Kudüs´ü geri alması İslam dünyasının en ünlü kahramanları arasında yer almasını sağladı. Mehmed Akif Ersoy onu “Şark´ın en sevgili sultanı” ve Fransız tarihçisi Champdor “İslâm´ın en saf kahramanı” övgülerini ona layık gördü.
Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî´nin en büyük başarılarından biri de tarihteki  en eski terör örgütlerinden biri olan Haşhaşilere karşı mücadelesi ve onları tarumar etmesidir.1176 yılında Halep-Musul kuvvetleriyle anlaştıktan sonra Haşhaşiler´in merkezi Mısyaf Kalesi´ni kuşatıp, topraklarını alan Selahaddin, Haşhaşilere göz dağı verdi. Böylece Haşhaşilerin fitne çıkarma ve tahrifat yapma gücünü ve etkinliğini kırmış oldu.
Selahaddin Eyyubi Halep´i de alınca, kendisine Kudüs yolları açılmış oldu. Bu durumda Haçlılar´ı telaşlandırdı. Bir yandan devleti dağılmaktan kurtarmak, İslam Coğrafyası´nda İslam birliğini sağlamak için uğraşırken bir yandan da Haçlılar ile mücadele etmek durumunda kaldı. Selahaddin´in düzenlediği akınlar sonucunda 24 Ağustos 1179 yılında Haçlılar barış yapmak istedi. Kazandığı zaferler sonrasında hızlı bir fetih hareketine girişen Selahaddin, Filistin´de birçok kaleyi ele geçirdi. Bir kaç hafta içinde Allah’ın yardımı ve müminlerin,mücahidlerin gayretleri,mazlum ve mağdurların dualarıyla  52 şehri fethetmiş sıra Kudüs´e gelmişti. 20 Eylül 1187 tarihinde Kudüs´ü kuşattı ve Miraç mucizesinin yıl dönümü olan 27 Recep 583 yani 2 Ekim 1187 tarihinde Cuma günü Kudüs´ü fethetti. Sur şehri hariç Filistin´deki bütün kaleler bir yıl sonra tamamen Selahaddin Eyyubi´nin eline geçti.
 
Arzın imar ve neslin ıslahı faaliyetleriyle yakından ilgilenen Selahaddin´in devrinde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen´de çok sayıda medrese, zaviye, cami, köprü, kale, hamam inşa edildi. Bunların en önemlileri Kahire surları ile kalesi, Nil nehri üzerine yaptırdığı köprüler, Bahrü Yusuf denilen kanallar, Akka ve Kudüs´ün tahkimi, Amr b. As Camii, Kubbetü´s-sahre ve Mescid-i Aksa´nın tamiri, Kahire´deki Saidüssuada (Salahiyye) Hankahı ve Salahi Hastahanesi´dir. Onun faaliyetleri kendisinden sonra gelen devlet adamlarına örnek teşkil etmiş, Suriye ve Mısır İslam dünyasının önemli ilim merkezleri haline gelmiştir.
Hicaz bölgesine, özellikle Mekke ve Medine´ye önem veren Selahaddin “Hâdimü´l-Haremeyn” unvanını kullanan ilk hükümdar olmuştur. Mehmed Akif Ersoy onu “Şark´ın en sevgili sultanı”, Fransız tarihçisi Champdor “İslâm´ın en saf kahramanı” diye nitelemiştir.Aldığı veya verilen unvanların tamamını hak eden  
Selâhaddin kaynaklarda belirtildiğine göre dindar, merhametli, cömert, güler yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve heybetli bir kişidir.Ömrünü İslam,cihad meydanları ve Müslümanların  dirliği,birliği için vakfederken kendisini,sıhhatini,ailesini ihmal etmek zorunda kalmıştır. Selahaddin Şarkın Kartalı  adlı kitabında Ali Emre’nin yazdığı ve okurken duygu geçişleri yaşadığım Sultan Selahaddin’in kızına ait haklı,acı ve acımasız sitemleri halen hafızamda ve ruhumda sızıdır.(Kitap medeniyetinin çocuklarına birkaç ay önce  defalarca okuyup çokça istifade ettiğim kitap tavsiyesini de araya sıkıştırdım…)
Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî´nin kısa sürede muvaffakiyetler elde etmesinde şüphesiz Allah’ın rahmeti ve yardımından sonra ailesinin tanınan ,bilinen başarılı yönetici bir aile olmasının ve üstün ahlaki meziyetlerinin de etkisi büyük büyüktür.
Aslında ilme merakı ve aşkı nedeniyle alim olmak isteyen Selahaddin´i şartlar mücahid bir hükümdar olmak zorunda bırakmıştır.Büyük zafer olan Hıttin Muharebesi ile ‘´2 Ekim 1187´de Kudüs´ü Haçlı kuvvetlerinden alarak kentte 88 yıl süren Hıristiyan egemenliğine son vermiş, ayrıca Hıristiyanların düzenledikleri III. Haçlı Seferi´ni etkisiz hale getirmiştir.
Baalbek ve Şam´da büyüyen Selahaddin, İyi bir tahsil aldı. Askeri eğitimden ziyade dini derslere meraklıydı. Sanatla ve ilimle uğraşırdı. Selahaddin´in biyografisinde Onun Öklid Geometrisi, Astronomi, Matematik ve Aritmatik konularında uzman olduğu yazmaktadır Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh ve tarih öğrendi, Şam´daki Dar´ul-Hadis´den mezun oldu.
Selahaddin Eyyubi´ye tarih boyunca farklı etnik kökenler atfedilmiş, çeşitli milletler mirasını sahiplenmişlerdir. Fakat oluşan genel kanaat Kürt  olduğudur.
Selahaddin tanınmış bir ailede dünyaya geldi. Doğduğu gece, babası Necmeddin Eyyub ailesini de alarak Halep´e göçtü. Burada Kuzey Suriye´nin güçlü Türk valisi İmadeddin Zengi´nin hizmetine girdi. Daha sonra Tikrit´in kumandanlığına atandı.(Irkçılık İslamda yoktur.Mümin ırkçı olamaz,ırkçı olan mümin kalamaz.Irkçılık,şeytanlaşmaktır,islamdan , insanlıktan,adaletten ayrılmaktır.Yeniden dirilişimiz ve direnişimizin kodları Tevhid,adalet,meşveret,merhamet,ehliyet ve liyakate riayettir.)
Yirmi altı yaşındayken amcası tarafından eğitilmek üzere kendi hizmetine alındı.Mısır´ın güçlü aşiretlerinden Banu Ruzzaiklerin ele geçirilmesinde Fatımi halifesinin yanında savaştı. Daha sonra Haçlı ordusunun elinde bulunan Mısır´daki Bilbeis şehrinin ele geçirilmesinde görev aldı.
Selahaddin´in askeri hayatı amcası Esedüddin Şirkuh´un hizmetine girmesiyle başladı. Mısır´a gönderilecek orduya Nureddin Mahmud komutan olarak Şirkuh´u atadı. Şirkuh Nureddin Zengi´nin emriyle, ilki 1164 yılında olmak üzere Mısır´a üç sefer düzenledi. Selahaddin bu seferlere Nuredddin Zengi´nin emriyle katılmıştır.
Selahaddin Şirkuh´un ölümünden ve Şavar´ın öldürülmesinden sonra, henüz 31 yaşındayken 1169 yılında hem Suriye birliklerinin komutanlığına, hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine atandı.
1171´de Mısır´da Şii Fatımi halifeliğini tamâmiyle ortadan kaldırdı .Onların eski toprakları üzerinde din ve eğitimde kuvvetli bir siyâsetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. Şiîliğin yerine Sünnî mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selâhaddîn, Mısır ve Suriye´de Fâtımîlerin yaydığı yanlış itikâdın önüne geçerek, Ehl-i sünnet itikâdının yayılmasında önder  ve desten oldu.
Nihayet İslam dünyasında tek  halifesi oldu. Bu olay Müslümanların haçlılara karşı birleşmesinde tarihi ve gerekli dönemeçlerden birisi olmuştur.
12. yüzyılda Haçlılar iki defa Anadolu´dan Kudüs´e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile derin bir nefret uyandırmışlardı.
Selahaddin Nureddin Mahmud Zengi´ye hayatı boyunca bağlı kaldı, fakat Nureddin´in 1174 yılında vefat etmesiyle durum değişti. Selahaddin, Nureddin´in dul eşi  İsmedüddin Hatun’u hem himaye hem de siyasi ve sosyal gücünü İslan için seferber etmek içine evlendi.Ahlakı,karekteri,başarıları ve ilişkileriyle nüfuz ve gücünü daha da arttırmış oldu.
Allah´ın izni ve yardımıyla başladığı 1186´ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır´daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti ve İslam birliğini tekrar kurdu .
1187´de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Hıttin Muharebesi´nde Selahaddin, Kudus Kralı Lüzinyanlı Guy  komutasındaki Haçlı ordusunu yenmeyi başardı.
Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı´nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı.
Haçlıların yaklaşık doksan sene önce Kudüs´ü işgal ederlerken 70 bin civarında Müslümanı kılıçtan geçirmesine rağmen, muzaffer bir komutan olarak karşılarına geçen Sultan Selahaddin, intikam alma yerine onlara iyi muamelede bulunmuştur. Zaten İslam tarihinin çeşitli dönemlerinde de görülebileceği üzere, Müslümanlar kendilerine kan kusturan hasımları karşısında hep adaletli,merhametli ve moda tabirle centilmence  davranmışlardır.
Mescid i Aksa ve Kudüs  zalimlerin elinde ,işgal altındayken nasıl gülebilirim diyen ve bu durum nedeniyle sürekli hüzünlü olan Selahaddin Haçlılara en büyük darbesini ise seksensekiz yıl Frankların elinde kalan Kudüs´ü 2 Ekim 1187´de teslim alarak indirdi.
Böylece bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selâhaddîn Eyyûbî, büyük bir üne kavuştu. Avrupa bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. Ancak bu yeni Haçlı ordusu daha Akka´da iken hezimete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzalandı.
Selahaddin Eyyübi´nin yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayatı, hep İslamiyet´e hizmetle geçmiştir. Tarihte pek nadir yetişen şahsiyetlerden biriydi.Sultan Selahaddin, ilme çok değer verir, âlimleri himaye ederdi. Yüksek insani meziyetlere sahip, iyi huylu, cömert, adil, kültürlü ve müsamahakâr bir hükümdardı.
 Ülkesine her taraftan, ilim sahipleri gelir verdikleri derslerle insanlara hizmet ederlerdi. Onun zamanında Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fakih (fıkıh, din, şeriat ilminin üstadı) vardı. Tabipler, edebiyatçılar, şairler, matematikçiler, kimyagerler, mimarlar ve diğer ilim sahipleri memleketin gelişmesi için canla başla çalışırlardı.
Hz.Muhammed( s.a.v) her işinde örnek alan Selahaddin Eyyubi,  insani ilişkilerinde de bu sünneti ihya edip uyguluyordu.Komutan ve memurlarıyla bir arkadaş gibi samimi olarak konuşur, yumuşaklıkla muamele ederdi. Bundan dolayı herkes, fikrini ve arzusunu çekinmeden söylerdi.(Köle ile arkadaş olan Ülkeler Sultanı) Zamanında yetişen âlimlerden İmadüddin el-Katib onun hakkında şöyle demektedir:
“Sultan ile oturan bir kimse, onunla oturduğunun farkına varmaz, bir arkadaşıyla oturuyor zannederdi. Anlayışlı, dinine bağlı, temiz, hataları affeder, kusurları görmemezlikten gelir ve kızmazdı. Asık suratlı durmaz, daima tebessüm eder vaziyette olurdu. Bir şey isteyeni, boş çevirdiği görülmezdi. Herkese çok nazik davranır, kimseye kaba hareketlerde bulunmazdı. Söz verdiği zaman yerine getirirdi.”
Abdüllatif el-Bağdadi´nin de onun hakkındaki sözleri şöyledir: “Selahaddin-i Eyyubi´yi heybetli bir kimse olarak gördüm. Sözleri, kalplere tesir ediciydi. Yanına ilk girdiğim gece, meclisini âlimlerle dolu gördüm. Her biri çeşitli ilimlerden konuşuyorlardı. Sultan´ın yakınları, onu kendilerine örnek alıyorlar, iyilikte yarış ediyorlardı. Müslüman olsun, kâfir olsun herkes Sultan´ı çok seviyordu. Onun ölümüyle, insanlar hakiki bir babayı kaybettiler, ölümüne üzülmeyen kimse kalmadı.”
Selahaddin-i Eyyubi, düşmana karşı da, İslamiyet´in adalet ve ihsan kurallarından hiçbir zaman ayrılmazdı. Haçlılar esir Müslümanları kılıçtan geçirdiği zaman, elindeki Hıristiyan esirlere, İslamiyet´in emrettiği şekilde güzel muamelede bulundu. Hiçbir zaman onlar gibi yapmadı.
Mısır ve Kudüs´ü fethedip, hazinelere sahip olduğu halde, ömrü boyunca bir asker gibi yaşadı. Lüzumsuz hiçbir şeye harcama yapmayıp, parayı zaruri ihtiyaçlara ve askeri malzemelere sarf etti. Öldüğü zaman cebinden bir altın ile birkaç gümüş para çıktı. Çok cömertti. Akka Muhasarası için geldiğinde, on binden ziyade atını askerlerine dağıttı ve binecek bir ata muhtaç kaldı.
Çok cesurdu. Baştan başa çelik zırhlarla kaplı olan Haçlıları, göğsü açık, imanlı bir grup askeriyle perişan ederdi. Hatta bir defasında da; “Et iken demirle çarpışıyoruz, yüz olursak, karşımıza bin düşman çıkıyor, kaleler ateş saçıyor, denizler düşman kusuyor.” demekten kendini alamadı. Yaptığı bütün harplerde, askerlerinin sayısı, düşmandan daima azdı ama iman ve gayretleri onlardan çoktu. Bütün muharebelerini, İslamiyet´i yüceltmek ve Müslümanları Haçlıların zulmünden korumak, devletini düşman çizmesinden muhafaza etmek için yaptı.
İlme ve ilim sahiplerine çok ehemmiyet veren Selahaddin Eyyubi, Mısır Sultanı olunca, Şafii, Maliki, Hanefi ve Hanbeli mezheplerine göre tedrisat yapan medreseler yaptırdı. Kahire, Şam, İskenderiye gibi şehirler birer ilim merkezi oldu. Kendisinden önce yapılan pek çok camiyi tamir ettirdi. Haçlılar tarafından saray haline getirilen Mescid-i Aksa´yı yeniden cami haline getirdi. Mihrabını ve birçok kısımlarını mermer ve mozaiklerle kaplattı. Sultan Nureddin´in Halep´te inşa ettirdiği meşhur Âgah Minberini de getirtip, camiye yerleştirdi.
Zengi´nin yıllarca önce yaptırmış olduğu minberi Halep´ten getirterek Mescid-i Aksa´ya yerleştirdi.
Selahaddin Eyyubi´nin bir komutan olarak kazanmış olduğu harplerden elde edilen ganimetlerden kendi hissesine hiçbir pay almadığını ve kan dökücü bir insan olmadığını yabancılar da doğrulamaktadır.
Sobernheim şöyle diyor: “Zekası ve dindarlığı üzerinde kurulmuş bulunan iktidarı, sarsılmaz halde idi. Her türlü hırs ve tamah ona yabancıydı. Biri, Fatimi halifesi el-Azid´in ve diğeri Atabey Nureddin´in ölümünde olmak üzere, iki defa büyük servetler elde etmek fırsatını buldu. Halifenin hazinelerini askerlerine dağıttı; Nurettin´in servetine dokunmadı; onu oğlunun emrine bıraktı.
Şahsi olarak, haçlılara ve idaresine tabi Hristiyanlara kötü davranmayan Sultan Selahaddin´in haçlılara karşı askeri başarılarından sonra bölgedeki Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki münasebetler iyileşmiştir.
Selahaddin, hakikaten asla boş yere kan dökmemiş ve çok defa esirleri serbest bırakırken veya verdiği hediyelerinde alicenap bir şahsiyet olduğunu göstermiştir.”
Hemen hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, Ortadoğu´daki Haçlı varlığının belini kıran ve onu aslâ eski gücüne kavuşamayacağı bir hâle getiren, böylece Ortadoğu-İslâm dünyâsının kudretini bütün Avrupa´ya gösteren Mücâhid Sultan Selahaddin Eyyubi´nin 17 oğlu ve bir kızı olmuştur.
Selahaddin Eyyubi, 1193 kışı Şubatında hastalandı. On dört gün hasta yattı. 4 Mart 1193 çarşama günü 56 yaşında- Şam´da vefat etti. Kabri Şam´da   Aynı şehirde bulunan Emeviye Camii haziresindedir.´´
Dirisine tüm haçlıların bir şey yapamadığı Sultan Selahaddin´nin vefatından sonra kabri  defalarca rahatsız ve edilmiş ve zalimlerin tahkirine uğramıştır.Birinci Dünya Savaşı sonrasında İslam topraklarını İşgal eden İşgalci devletler ve askerleri ‘´Kalk ey Selahaddin biz geldik´´ diyecek kadar alçalmışlardır.Bugün de Suriye Esed rejimi ve Şer koalisyonu Abd ve Rus uçaklarının bombardımanı altında kalmıştır.Aslında bu duruma maruz kalan  Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî´nin şahsında tecessüm eden  İslam ve Müslümanlardır maalesef.
1171´de Mısır´da Şii Fatımi halifeliğine son vererek Sünniliğe dönüldüğünü ilan eden Salaheddin Eyyubi böylece Mısır´ın tek yöneticisi durumuna geldi. Bir süre için kağıt üzerinde Emir Nureddin´in adı basılı olarak kaldıysa da bu ilişki Suriye emirinin 1174´te ölmesiyle sona erdi. Mısır´daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Selahaddin, Nureddin´in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük, ama çok disiplinli bir orduyla Suriye´ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçerek, 1174´ten 1186´ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır´daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti. Zamanla sahtekarlık, ahlaksızlık ve gaddarlıktan uzak, cömert, erdemli, ama kararlı bir hükümdar olarak ünlendi. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmesini sağladı.
Selahaddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini de kendi lehine çevirmeyi başardı. 1187´de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Düşmanlarının tümüyle yoksun olduğu komuta yeteneğiyle 4 Temmuz 1187´de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir Haçlı ordusunu, Kuzey Filistin´de Taberiye yakınındaki Hattin´de sıkıştırdı ve bir hamlede yok etti. Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı´nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Caesarea, Nablus, Yafa ve Aşkelon üç ay içinde düştü. Salaheddin Haçlılara en büyük darbesini ise 88 yıl Frankların elinde kalan Kudüs´ü 2 Ekim 1187´de teslim alarak indirdi.
Selahaddin’in başarısına düşen tek gölge Sur´un ele geçirilmemesiydi. 1189´da Haçlı işgali altında yalnızca üç kent kalmış, ama sağ kalan dağınık Hıristiyanlar zorlu bir kıyı kalesi olan Sur´da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı. Kudüs´ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılar yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. III. Haçlı Seferi çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekecek kadar etkiliydi.
İslam dünyasında devletini kabul ettirme süreci ise  1176 yılında kardeşi Turan Şahla berâber Yemen´deki Abdün-nebi Fırkasını yıktığında Selâhaddîn Eyyûbî, Abbâsî halîfesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika´nın sultânı îlân edildi. Bu durum aynı zamanda halîfe tarafından devletinin kabul edilmesi demekti.
III. Haçlı Seferi uzun ve tüketici oldu. I. Richard (Aslan Yürekli) tartışmasız askeri dehasına karşın hiçbir sonuca ulaşamadı. Haçlılar Doğu Akdeniz´de ancak güvensiz bir toprak parçasına tutunabildiler. Kral Richard Ekim 1192´de dönüş için yelken açtığında savaş sona ermişti. Selahaddin başkent Şam´a çekildi. Uzun seferler ve at üstünde geçen günlerden sonra çok yaşamadı. Akrabaları imparatorluğu paylaşırken, arkadaşları Müslüman dünyasının en güçlü ve en eli açık hükümdarının, mezarını yaptırmaya yetecek para bırakmadığını gördüler.
Bu tarihte Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye ile Malatya ve Ahlat´a kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu´da ve Hemedan´a kadar Kuzey Irak´ta onun adına hutbe okunuyordu. Yerine büyük oğlu el-Melikü´1-Efdal Ali geçti.
Selâhaddin geniş bir alanı kapsayan bir siyasî birlik kuran büyük bir devlet adamıdır. Bu siyasî birlik Eyyûbîler´in ardından Memlükler´le devam etmiş, 1517´de Yavuz Sultan Selim´in Kahire´yi ele geçirmesiyle son bulmuştur. Selâhaddin kuvvetli bir ordu, iyi çalışan bir devlet teşkilâtı kurmuş, Fatımî hilâfetini yıkarak bölgedeki ideolojik ve politik parçalanmaya son vermiştir. Onun ikinci büyük başarısı Kudüs´ü ve Haçlılar´ın elinde olan birçok yeri kurtarmasıdır. Kudüs´ü geri alması İslâm dünyasının en ünlü kahramanları arasında yer almasını sağlamıştır.
Tarihçilerin anlattığına göre Selâhaddin zamanını ya ilim ya cihad veya devlet işleriyle geçirirdi. Kur´an´ı ezberlemiş ve iyi bir eğitim görmüştü. Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe biliyordu. Amelde Şafiî, itikadda Eş´arî idi. Müneccimlere inanmazdı. Bahâeddin İbn Şeddâd tarih bilgisinin kuvvetli, kültürünün geniş olduğunu, meclisinde bulunanların başkasından duymadıkları şeyleri ondan duyduklarını söyler.
Selâhaddin, verdiği sözü ne pahasına olursa olsun tutar, affetmeyi severdi. İbn Cübeyr onun, "Af konusunda hata etmek, haklı olarak cezalandırmaktan daha çok hoşuma gider." dediğini nakleder. Aman verdiği kişileri kesinlikle cezalandırmamış, Haçlılar onun bu yönünü çok takdir etmiştir. Adaleti İbn Şeddâd ve İbn Cübeyr tarafından özellikle vurgulanmıştır.
Aşırı derecede cömert olduğu, öldüğünde özel hazinesinden sadece bir Mısır dinarıyla otuz altı veya kırk yedi Nâsırî dirhemi çıktığı kaydedilir.(Rasulullah’ın örnekliğ burada da tecelli etti) İmâdüddin el-İsfahânî, Selâhaddin´in savaşa girdiği zaman kendi atını askerlere verip başkasından at istediğini, herkesin onun atına bindiğini ve onun iyiliğini beklediğini, III. Haçlı Seferi sırasında askerlere 12.000 at dağıttığını söyler. İbn Şeddâd ise herkes hakkında iyi sözler söylenmesini istediğini ve ahde vefa gösterdiğini belirtir.
Selâhaddin kaynakların ittifakla belirttiğine göre dindar, merhametli, cömert, güler yüzlü, vakur, sağlam iradeli, mert ve heybetli bir kişiydi.
Suriyeli meşhur alim Prof. Dr. Mustafa Müslim,Zalimler,emperyalistler(Abd,Ab,Rusya,Çin),batı(l) devletler ‘´Selahaddin Eyyubi´nin intikamını Kürtlerden,torunlarından alıyorlar
“Büyük devletler hedeflerine eriştiklerinde Kürtleri yine yüzüstü bırakacaklar” diyen Prof.Dr. Mustafa Müslim, Avrupa´nın haçlıları Kudüs´ten temizleyen Selahaddin Eyyubi´nin intikamını Kürtlerden aldığını vurguladı.Kürtlerin  ferasetle  adaletle,ibretle  kendi tarihlerinden ders çıkarmaları Allah’tan başka hiçkimseye ve çıkarları için Kürtleri kullanan devletlere güvenmemeleri gerekir, tarihin yeniden tekerrür edeceğini, menfi menfaat odaklarının amaçlarına ulaştıklarında Kürtleri yine yüzüstü bırakacaklarını ifade etti.

Onlar gelip geçmiş ,kendi imtihanlarına şahitlik etmiş insanlardır.Bizim şimdi ve buraya  söyleyecek sözümüz,ortaya koyacak samimi hayırlı ve bereketli işlerimiz olmalı zira yaşadığımız her an ve mekan bize şahitlik edecektir.
Rabbimizin bizlerden istediği adil şahitliktir,
Hz.Allah için ölmekten daha önemlisi Hz Allah’ın  rızası için,insanlık için,iyilik için,iyiliklerin yayılması hakim olması için yaşamaktır.
Dünya ve ahirette tek kurtuluş yolumuz Allah’a ve âhiret gününe samimi iman etmek, bu imana yaraşır güzel ve yararlı,salih  davranışlar ortaya koyan, birbirlerine hakkı hukuku, adâleti, doğruyu ve gerçeği,talep eden, öğütleyen ve her  türlü zulme karşı verdikleri mücâdelede birbirlerine destek,güç ve cesaret vererek, bu yolda karşılaşacakları zorluk ve sıkıntılar karşısında ümitsizliğe kapılmadan, yılgınlığa düşmeden  direnmeyi öğütleyenler müstesna.Dünya ve ahirette zarar,ziyan ve hüsrandan yalnızca bunlar kurtulacaktır
Selam,dua ve Muhabbetlerimle 04 Mart 2021
A.Erkan FURKAN