Kelime anlamında da anlaşılacağı üzere çile, sıkıntı, zahmet ve güçlük anlamlarına gelir. Urfa’da yaşayıp geçimini mevsimlik tarım işçiliği yaparak kazanan halk her yıl bahar mevsiminin gelişiyle ülkenin farklı yerlerine göç ederek geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Her yıl baharda başlayan bu zorlu hayat mücadelesi sonbaharın sonuna kadar süren zorlu bir hayat mücadelesidir.
Bu göçle beraber yaşanan dramatik olayları her yıl Haber Bültenlerinde acı bir şekilde görüyoruz. Yollarda yapılan trafik kazalarında yitirilen canlar… Tarlalarda çadırda yaşamanın zor şartları… Eğitimden uzak kalan çocuklar… Genel sağlık hizmetlerİ gibi ihtiyaçlardan yararlanamamanın zorlukları… Gittikleri yerlerde karşılaştıkları sosyal ve kültürel zorluklar… Ve bu travmalar sonucundaki ruh halleri…
İşin ilginç gelen yanı Urfa gibi verimli topraklara ve ovalara sahip bir tarım şehrinde yaşayan halkın gidip Türkiye’nin dört bir tarafında tarlalarda çalışması ise manidar bir durumdur.
Çalışmak, üretim yapmak elbette ki çok önemlidir. Ancak çalışmak da üretmek de insanların yaşadığı yerde ve kendi topraklarında olmalıdır. Ancak durum çalışmanın ötesinde işsizlik ve geçim sıkıntısı olduğundan bu iş mevsimi aslında bir çile mevsimine dönüşüyor. İnsanlar işsizlikten dolayı değil kendi işleri olduğu için çalışmalı ve üretim yapmalı.
İşsizlikten ve geçim sıkıntısından dolayı her yıl tekrarlanan bu dramatik ve zorlu hayatı Urfa insanına reva gören ve üstelik bu durumla övünüp gurur duyan ‘’Sayın Siyasetçilerimiz’’ var. Bu durum siyasetçilerimizin halkına karşı olan samimiyetinin göstergesi olsa gerek. Keşke Urfa’nın sorunlarıyla ilgilenseler de biz siyasetçilerimizle övünüp gurur duysak. Ama maalesef durum öyle değil.
Bir ilkokul 4. sınıf öğretmeninden duyduğum bir olayı anlatarak bitirmek istiyorum sözlerimi.
“ Sosyal bilgiler dersinde, konumuz demokrasi adlı metinde derse başlamadan önce metindeki resmi öğrencilerden yorumlamalarını istedim. Resimde anne ve baba konuşurken çocukları anne ve babayı dinliyordu. Bir öğrenci ayağa kalkıp resimde gördüklerini şu ifadelerle yorumlamaya başladı: “ Öğretmenim resimde anne ve baba para kazanmak için Ankara’ ya gitmeleri gerektiğini söylüyor. Ancak resimdeki çocuk Ankara’ ya gitmek istemediğini, arkadaşlarından ayrılmak istemediğini, okulunu bırakmak istemediğini ayrıca Ankara’nın çok soğuk olduğunu ve gitmek istemediğini söyleyerek yorumladı.”
Aslında çocuk o resimde kendisini ve yaşadıklarını gördü. Bu sadece şahit olunan bir çocuğunu sözleri bunun gibi onlarca hatta yüzlerce hayat… Bu çocuklar umutlarını ve hayallerini geride bırakıp bilmedikleri yerlere göç ediyorlar. O masum çocuğun düşünceleri üzerine söyleyecek başka söz bulamıyorum.
Sonuç olarak bu kadar zengin bir coğrafyada bu kadar yoksulluk bizim kaderimiz olmamalı. Bu düzen böyle devam etmemeli. ZENGİN coğrafya YOKSUL halk bu tezat daha fazla sürmemeli.
YORUMLAR