Henüz hiçbir şey bilmez ve yaşam kavramına hiçbir anlam yüklememiş iken annelerimizin kucağında yaşamayı sadece aldığımız nefesten ve annemize duyduğumuz güvenden ibaret saydığımız çağımızda bize yaşamak için neye ihtiyacın var diye sorulsaydı, malumunuzdur ki bugünkü ihtiyaçlarımız göz önüne alındığında pekte isteyeceğimiz uzun uzun ihtiyaç listemiz olmayacaktı. Fakat Rabbimiz bizlere biz istemeyi bile bilmiyorken, dünyada yaşamımızı sürdürebilmemiz için ihtiyacımız olan sayısız nimetler vermiştir. Gözle görülen veya görülemeyen nimetler o denli çoktur ki bunları saymaya acziyetimiz izin vermez.
Nimetleri çoktur çünkü O şanının gereği olarak çok lütuf kârdır.
Bizlere aile, barınma, yeme, içme, gece, gündüz ve daha nicesini biz daha istemeyi bile bilmez bir haldeyken lütuf eden Allah ne yücedir.
Rüzgarı, bir lütuf olarak düşünmüşümdür mesela, sunulmamış olsa ve ben dilemek istesem bu isteğimi nasıl ifade ederdim acaba? Rengi olmayan, uzaklardan gelip bana temas eden ve temas ettiğinde serinlik verecek bir şeyi nasıl tarif edebilirdim ki? Yada görünmeyen duygularımı nasıl ifade ederek isterdim Allah tan; vefayı, sevgiyi nasıl anlatabilirdim ki yaşamadan? Emin olma veya güven duyma duygularına sahip olmayı nasıl isteyebilirdik ki o duygulari hic hissetmeden. Daha sayacak olursak nice nice nimetler biz hiç mevzuu bahis bile etmediğimiz halde bizlere sunulmuştur. Birde Rabbimizin verdiği akıl nimetinin sayesinde aklımızı kullanarak hayatı daha kolay yaşamak için bulduğumuz yeniliklerle hayati daha anlamlı kılıyoruz. Rabbimiz in bizlere bizim elimizle sunduğu nimetlere karşı da tabiî ki şükrümüz daha çok ve daim olmalı. Zaten şükretmek farzdır üzerimize. Bakara süresinin 152. ayetinde “ O halde beni anın bende sizi anayım. Bana şükredin nankörlük etmeyin”. Diye geçen açık, net ve üzerinde az biraz düşünerek çok kolay anlaşılacak bir emirdir şükretmek. Hem
şükretmemekte tam olarak nankörlük oluyor. Ve devamla kuranın pek çok yerinde “ONLAR ŞÜKRETMİYORLAR” diye geçiyor. (Bakara 243) Şimdi diyeceğiz ki zaten elimizden geldiğince "çok şükür" diyoruz hepimiz, hem toplum olarak şükür kelimesi pekte yabancısı olduğumuz bir kavram değil öyle ki nasılsın sorusunun cevabı ŞÜKÜRLER olsun iyiyim oluyor. Evet şükrediyoruz elimizden geldiğince ve dilimiz döndüğünce, fakat burada değinmek istediğim konu
"şükredebilmenin de şükrünün gerekliliği!"
Bu durum zannımca tamamen bilgiyle birikimle alakalı bir durum değildir. Bu durum tamamen kalp gözünün açık olmasıyla alakalıdır. Zira mümin in yaptığı her davranış ancak iman etmiş bir kalp gözü sayesinde huşu bulur ve allah katında derece olarak insanı yüceltir. Sadece kalp gözü de yetmez iman ile dolu bir kalp gözü ancak içinde
bulunduğumuz nimetlere şükretmemiz gerektiğini bizlere gösterir. Aksi takdirde
bakar, görmez; okur ama anlamaz bireyler olmamız kaçınılmazdır. Eğer var olan gidişat içerisinde içinde bulunduğumuz nimetleri imanlı bir kalp gözü ile görmüyorsak işte o
vakit biz şükürsüz hatta nankör olmuş oluruz.
Bildiğimiz gibi gözümüzün işlevi gereği herkes bakar değerli dostlar ama herkes görmez,görmek çok
başka bir şey, biz bakanlardan olup kolaya kaçanı değil görenlerden olup huşu
ile hayattan tat almayı öğrenmeliyiz. Sahip olduğumuz her nimete sadece bakmakla değil görmekle de iletişime geçerek başlamalıyız hayata, dikkat ederseniz sahip olduğumuz diyorum sahi sahip olduklarımızı bize kim verdi ve sahip olduklarımızı görmeden onlara sadece bakmakla ne kadar mutlu olabiliriz. Alemlerin Rabbi bizlere dünya hayatında geçici olarak yaşayabilmek için sayısız nimetler vermiş biz sadece elimizdeki nimetlere bakarak ve arada şükürler olsun diyerek teşekkür ettiğimizi sanıyorsak
hakikaten büyük bir aldanış içindeyiz demektir. Allaha karşı salt bir teşekkür ile kulluğumuzu yerine getirmiş olamayız.
Teşekkür: Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan kıvanç, gönül hoşnutluğunu anlatmak, anlamlarına geliyor. (TDK ya göre)
Rağıb el İsfahaniye göre ( kuran kavramlarını anlamlandırmada önemli bir
kaynak teşkil ediyor.) Şükür: nimeti tasavvur etmek ve izhar etmek. Tasavvur ise , yine TDK ya göre göz önüne getirme,zihinde canlandırma,hayal etme,amaç, niyet, maksat, anlamlarına gelir. İzhar ise, belirtme, gösterme, açığa vurma anlamlarına geliyor. (Fırsatı olanlar bu kavramlara farklı yerlerden tekrar bakabilirler..)
Kelime anlamlarını okuduğumuzda hemen fark ediyoruz ki şükür ve teşekkür kelimeleri çok başka anlamlara geliyor. Konuya dönecek olursak Rabbimizin verdiklerine karşı salt teşekkür etmek yeterli değildir. Şükretmek Rabbimizin bizden istediği bir farizadır yukarıdaki ayette belirtmiştik. Öyleyse tekrardan sahip olduğumuz nimetleri göz önünden geçirecek olursak hangi nimetler için gerçek anlamda şükretmiş olabiliriz. Eğer nimetleri imanlı bir kalp gözü ile
görmüş tasavvur etmiş ve izhar etmiş amaç, maksat ve niyetinin üzerine düşünmüşsek işte o vakit biz o nimetin şükrünü eda etmiş sayılırız değerli dostlar. Sıradanlaşmamalı nimetler hayatımızda, elimizde olan her nimet
özeldir bizim için, bize sunulan ilahi bir nimettir, nankör olmamak lazım. Alemlerin Rabbinin bizlere sunduğu nimetler içinde olup elindekileri görmeden başkalarının nimetlerine göz dikmektense elimizdekileri görmeyi ve şükretmeyi bilmeliyiz. Zira kuranı kerim bize şükrün nimeti arttırdığının müjdesini veriyor İbrahim süresinde. Biz
başkalarının sahip olduğu nimete göz dikmekten vazgeçip başkalarının nasıl
şükrettiğine bakmalıyız. Allah'a karşı şükrünü iyice ve ulvi kelimelerle ifade eden ne güzel kullar var yeryüzünde, nitekim en güzel örnek olan Hz Peygambere niçin
ayakları şişinceye kadar ibadet ettiği sorulduğunda o meşhur hadis dökülür
dudaklarından
“Şükreden bir kul olmayayım mı” (buhari )
bizde şükreden
ümmet olmayalım mı, salt teşekkürle bu işi bitireceğimize şükürle nimetlerimizi
neden ziyade etmeyelim ki.
Hepimizce bilinen bir hakikattır ki elindekine şükreden insan her daim daha
mutludur. Çünkü elindekini imanlı bir kalp gözü ile görmekten, görüp tasavvur
etmekten, izhar etmekten mana ve niyetini düşünmekten fırsat bulup başkasının
elindeki nimete göz dikme fırsatı olmuyor.
Zira görüyoruz ki
"ŞÜKRÜ ÇOK OLANIN ŞİKAYETİ AZ OLUYOR."
Bir muhabbette şükretmekten bahsettiğimizde, "bazı nimetler bize verilirse biz bunun şükrünü eda edebilirmiyiz?" diye konuşmuştuk, zira bir nimeti elde
etmek yetmez onun şükründende sorumluyuz biz. Mesela her yıl mevsim temizliği
yaparken baza altında dolaplarda yedek olan çarşaflar havlular yastık kılıfları
fazla tabak çanaklar için yıl içinde hiç şükrediyormuyuz daha doğrusu onların
varlığı aklımıza geliyor mu ? Yada elbise dolabımızdaki her parça kıyafet için veya her dostumuz her akrabamız her aile efradımız için varlıkları için şükrediyormuyuz daha doğrusu bunları görüyormuyuz yoksa şükretmek için büyük holdinglere yahut şirket zincirlerine mi sahip olmamız gerekli ?
Oysa herkes elindekilerden sorumludur onlarla mutlu olmak için çabalamalıdır. Degerli dostlar öncelik olarak başkalarının sahip oldukları nimetleri değil,kendi elimizin sahip olduğu nimetleri sayalım, görelim, fark edelim ki şükrünü eda etmiş olalım. Kim bilir "BELKİ DE HİÇ ŞÜKRÜNÜ EDA ETMEDİĞİMİZ NİCE NİMETLERİ KULLANIP YIPRATIP ÇIKARDIK HAYATIMIZDAN" ne acı...
Şükretmeden tükettiklerimizdende sorumluyduk oysa.
Ve birde hayatımızda olanlar için şükür gerektiği gibi hayatımızdan çıktıkları için şükretmemiz gerekenlerde var
tabii. Bütün bunları ve daha nicelerini saymakla bitiremeyeceğim. Nimetlere
karşı şükürsüzlüğümüz Kur'an'ın deyimiyle "NANKÖRLÜKTÜR."
OYSA ŞÜKREDECEK NE ÇOK SEBEBİMİZ VAR.
Ve şükredebiliyor isek, nimetleri görebiliyor isek, ve bizlere sunulan nimetlerle mutlu isek; buna da şükür gerekir değerli dostlar, zira mutsuzluk nankörlük ten kaynaklanıyor...
Sahip olduklarımıza sahip çıkarsak hep beraber en güzel saadetleri yaşarız yeryüzünde.Çünkü bunca nimete rağmen şükretmez isek Kur'an-ı Kerim'in nankör diye bahsettiği gruba dahil olmuş oluruz allah muhafaza.Günlük hayatımızda bile
hiçbir nankörle oturup kalkmak istemez iken Allahın huzurunda NANKÖR olmayı sanırım hiçbirimiz istemeyız. O sebeple şükredebiliyor isek bu haslet için de şükretmek gerekir. Allah bize şükretme yeteneğini vermeseydi büyük bir eksiklikle yarım kalacaktı kulluğumuz. Ve Rabbimize verdiği nimetler için nasıl vefa içerisinde karşılık vereceğimizi bilemezdik.
ŞÜRETMEYİ VERENE ŞÜKÜRLER OLSUN.
Bir iki hadisle Hz peygambere kulak verelim.
Ebu Yahya Suheyb ibn Sinandan aktarıyor. Rasullullah şöyle buyurmuştur.
"Müminin durumu gıbta ve hayranlığa değer, çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir." BÖYLESİ BİR ÖZELLİK SADECE MÜMİNDE VARDIR. Sevinecek
olsa şükreder, bu onun için hayır olur, başına bir bela gelecek olsa sabreder
buda onun için bir hayır olur.
Müslim....
Cabir bin Abdullah tan aktarıyor. Rasullah şöyle buyurmuştur.
"Bir kimseye bir nimet verilirde onu ( hayırla yad ederek ) dile getirirse onun şükrünü yerine getirmiş olur. Eğer onu gizlerse nankörlük etmiş olur." Ebudavud
Daha söyleyecek çok şey var ama birazda şükürle sükut edelim.
Bize şükredebilme yeteneği verdiği için, Hz peygamberin dediği gibi
“ YARATTIKLARININ SAYISINCA KENDİSİNİN RAZI OLACAĞI KADAR ARŞININ AĞIRLIĞI VE KELİMELERİNİN ÇOKLUĞUNCA HAMD EDEREK TÜM NOKSANLIKLARDAN
TENZİH EDERİM"
...müslim
secde'kâr
YORUMLAR