Reklam
Reklam
Perihan Taşdemir Taylı

Perihan Taşdemir Taylı

Hakiki Sevgi

05 Şubat 2021 - 19:08

Sevgi, hepimizin diline pelesenk olmuş bir kelimedir. Yani aslında en çok yıpratılmış duygusal kavramdır ne yazık ki... Hem en değer verdiğimiz duygu olarak hem de en çok hırpaladığımız yönümüz olarak görüyoruz sevgiyi... 

Gerçek Sevgi ne olabilir ki acaba?

Bizler hayatımızda, böylesine özel ve güzel  bir duyguyu hem en yakınlarımıza, anne ve babamıza, çocuklarımıza, eşimize dostumuza hem de hayvanlara, bitkilere, doğaya ve nesnelere, işlere... karşı bile hissederiz... 

 Sevgi bazen kendiliğinden oluşabildiği gibi bazen de çıkarlarımız için uğraşırken  sonradan oluşur... İnsan denen varlık, öncelikle kendini düşünür, kendi çıkarları, ihtiyaçları, istekleri ve hayalleri için uğraşır, didinir durur... 

Her halükarda sevginin aslında temellendiği bir gerçek var ki o da "emektir"! 

Emek, her insan için  küçük veya büyük, az veya çok olması sorun değil, önemlidir, kıymetlidir! Zira kendinden bir şeyler vermiş, tabiri caiz ise maddi ve manevi yatırım yapmıştır! Dolayısıyla sarfettiği bu enerji, düşünce, duygu, maddiyat ve emeğin karşılığını bir şekilde ister ve bu durum emekçi olan kişiyi muhatabı ile bağ kurmaya sürükler... Bu durum fazlasıyla çıkarcı bir yaklaşım gibi görünüyor olsa da durumun özünde bu karşılıklı çıkar ilişkisi yatmaktadır... Zira her emek kıymetlidir ve emeğin sonucunda hikmetinin görülmesi beklenecektir...

Ama özünde verdiğimiz için severiz. Özellikle de anne ve babalar emeklerinin karşılığında doğal bir sevgi hissederler... Özellikle de annelerde bu çok daha baskın bir duygudur ve merhametle  sorumluluğunu yerine getirmiş babalarda da bu durum yine böyledir. 

Çok yakın dost veya iş arkadaşlıklarında da okul ortamlarında da yine gerçekten emek sarf edilmiş ise bu doğal bir süreçte sevgiye dönüşür, aslında insanın emeğinin karşılığı da sevgi olur ise en güzel karşılığı bulmuş, en yüksek yapıcı, ıslah edici, onarıcı ve üretici frekansa ulaşılmış demektir... 

Örneğin, en güçlü sevgi bağı anne ve babaların evlatlarına karşı hissettiği sevgidir ancak bu  sevgide bile ta derinlerde bir yerlerde evlatlarının gelecekte  kendi emeklerini, yine anne ve babalarına yani kendilerine çevireceklerini düşünmeleri de vardır ...

Bir kadın ve bir erkek arasında oluşan, ilk etapta karşılıklı enerjilerini vesilesiyle çekim gücü oluştursa da daha sonra oluşacak olan sevgi temelinde yine geleceğe dair birbirlerinden beklentileri vardır...

İşverenin sevdiği çalışanlarına dikkat ederseniz her zaman çok iyi, sorumlu, disiplinli, üretken ve çalışkan insanlar olduklarından sevildiklerini görürsünüz...

Aynı durum öğrenci, öğretmen veya yöneticiler açısından da geçerlidir...

Farkında mısınız, ahlakı iyi dahi olsa tembel, rahat, sorumsuz ve vurdum duymaz kişiler genellikle sevilmezler!...? 

Varoluşa baktığımız zaman bu yapının, insanın genel karakteristik yapısı olduğunu görüyoruz... Aslında hayatın devam edebilmesinin bu şekilde ,bir  taraftan üretirken diğer taraftan tüketilebilmesinin normal olduğunu anlıyoruz... Azınlık üretirken, çoğunluğun  tüketici olması sistemin işleyişini bozmaktadır... Ve emek hırsızlığına sebebiyet vermektedir! 

Varoluşumuzun yaşayış sistemini çarklara benzetecek olursak , yani aslında bir saatin mekanik sistemi gibi düşünecek olursak, her bir çarkın küçük veya büyük ayırt etmeksizin çok önem arz ettiğini görebiliriz... Dolayısıyla da herkes gücünün yettiğince ve melekelerinin içeriği gereği sorumluluklarını yerine getirmekle mesuldür... 

Yüce yaratıcı her bir varlığı karşılıksız bir sevgi ve merhamet ile yaratmış fakat dünya üzerindeki yaşam sisteminin, düzenli bir şekilde ilerleyebilmesi ve yolunda gitmesi için, insanlar arasındaki bu sevgi paylaşımının temeline adalet ve  sorumluluğu yerleştirmiştir!
Bu konuyu, bu açıdan yanlış anlayarak, Yaratıcının bizlere yüklediği sorumlulukları kendisi için istiyormuş gibi anlayarak, sistemin içinde bir çark olmayı reddeden, nefsperest, bencil ve sorumsuz insanlar da çoktur...

Yarattığı herşeyi ilkesel olarak yasalarla, kurallarla ve ilkelerle yaratan Allah, tüm insanların varlıklarını sürdürebilmeleri için de kişisel ve toplumsal ilkeler koymuştur! Şüphesiz ki bu ilkelerin temeli sevgi, merhamet ve adalet eksenlidir.

Ancak bu sevgi, merhamet ve adalet kişinin kendisine istediği kadar, karşısındaki muhatabı için de istemesi gereken bir temel yapı ve ilke olmalıdır!
Ancak ve ancak toplumda barış, huzur ve adalet temelli bir yaşam bu şekilde sağlanabilir çünkü... 

Bu anlamda her şeyin yaratıcısı ama hiçbir şeye ihtiyaç duymayacak olan Mutlak Varlık , yüklediği sorumluluklarla gösterdiği yollar ve sunduğu ilkelerle tam da bunu hedeflemiştir... 

Yeryüzüne halifelik yapacak olan insan öncelikle kendi içinde halife olmayı, kendi kendini kontrol ederek yönetebilmeyi, tüm cevherini keşfetmeyi ve dahi açığa çıkarabilmeyi, sorumlu davranmayı öğrenmeli ve uygulamalıdır ki yer yüzü için de yapılandırıcı, dönüştürücü, geliştirici ve üretken olabilsin...

Bizi sevgi, ilgi, alakadan var eden Yaratıcımızın yarattığı Öz'e sadakat gösterelim ve "hakiki Sevgi" nin ilk ve her zaman Yaratanımıza olması gerektiğinin bilinci ve teşekkürü içinde, O'nun yarattığı her şeyi sevelim ve hakkını verelim...

""Bugün benim en  kıymetlimin, anneciğimin, doğum günü... ❤❤❤ Elhamdülillah ki Rabbim onun sevgisi ve varlığı ile bizi şereflendiriyor... Hakkını veren tüm anneler ve babalar, iyi ki varsınız...

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Emine Güneş
    3 yıl önce
    Sevgi insanı iyiye ve güzelliğe dönüştürüyorken, sevgisizlik insanı canavara dönüştürebiliyor. Çok güzel anlatmışsınız hocan.
  • Ayse Üzümcü
    3 yıl önce
    Selvi boylum al yazmalim geldi aklıma... Her ne kadar yürek bir yerlere akar da zabt edilemese de vefa ve emek yüreğe söz geçirebiliyor... Emek hic bir zaman kaybetmiyor...