Reklam
Reklam
Normal Değil!
Recep Fırat

Recep Fırat

Normal Değil!

16 Nisan 2023 - 13:11

11 ilde yıkıma yol açan 6 şubat 2023 saat sabah 4.17 de gerçekleşen deprem felaketinde on binlerce insan hayatını kaybettiği. Yüzbinlerce insanın ailesini kaybettiği.  Milyonlarca insanın evini, arkadaşlarını, anılarını, geçmişini, şehrini kaybettiği. Ve 85 milyonun yüreğinin yandığı Bu yangın hiçbir zaman sönmeyecek, emin olabilirsiniz"
Asıl zor olan bu acıya müsebbip olanlar. 
 'Denetlenmemiş binalar, liyakatsiz görevliler, normal mi ? "Türkiye Yüzyılı “nın "Yüzyılın Felaketi" karşısında vicdanları nasıl ezdiği gizlenemiyor, yönetim krizi tüm ağırlığını ortaya koyuyor. Bu normal mi ?  Kış şartları, saatler boyunca yiyecek ve ısınma ihtiyaçlarının karşılanması bekleyen binlerce depremzedenin olması normal mi ? Karla kaplanan yolların açılmaması, köylerde yaşayan onlarca yurttaş, en az üç gün boyunca gündemden habersiz, kendi çabalarıyla hayata tutunmaya çalışması normal mi ? Depremde, henüz doğmamış çocuklarının dünyaya gelişini sabırsızlıkla bekleyen yüzlerce çekirdek ailenin hayatını kaybetmesi normal mi ? "Depremin üzerinden haftalar geçti ve herkes artık bir normalleşmenin peşinde. Peki nedir bu normal? Nasıl bir normalleşmenin peşindeyiz? Yani bu peşinde olduğumuz bu normal tam olarak ne? Asrın felaketi' dediler ama... Depremde on binlerin ölümü kader mi, ihmaller zinciri mi? Mesela fay hattına binalar yapmak mıdır kader olan? Ya da depremden sonra arama kurtarma ekiplerinin ve yardımların gecikmesi normal midir? Kader. Denetlenmemiş binalar, parayla satın alınan, kiralanan mimar diplomaları, beceriksiz müteahhitler, liyakatsiz görevliler normal midir?" Kadermidir bu ? 
Değil dostlar, hiç biri normal değil.  Acı keder kan ve gözyaşı kaderiniz değil.
Deprem sonrasında kamu hastaneleri yıkılmış, on binlerce yurttaş enkaz altındayken ne kadar yeni konutun, ne sürede tamamlanacağı açıklanıyor. Kentsel dönüşümün gerekliliğinde uzlaşılmış, uzmanlar nasıl bir kentsel dönüşüm sorusuna cevap arıyor. Ancak bu defa kışın ortasında, değil konut, çadıra ulaşamamış insanların önünde, olağanüstü hal koşullarında ihale ve proje hazırlık süreci tamamlandı, firmalara yer teslimine geçildi. "Türkiye Yüzyılı “nın "Yüzyılın Felaketi" karşısında vicdanları nasıl ezdiği gizleyemedi, yönetim krizi tüm ağırlığını ortaya koydu.  Türkiye’de piyasa ekonomisinde ısrar edilirse, bu tablo deprem sonrasında da değişmeyecek. Bir tarafta boş konutlar, öbür tarafta hasar alacağı beklenen, en kötü durumdaki binalarda fahiş kiralar... İnsanların dilenci mülteci durumuna düşürülmesi kapı kapı kiralık evler araması normal mi ?   Arama kurtarma çalışmalarındaki yetersizlikler ve deprem bölgelerine gönderilmesi gereken yardımların ulaştırılmaması,  yurttaşlar, enkaz başında yakınlarının günlerce çıkarılmasını beklemeye devam etmesi . Dakikalar saatleri, saatler günleri kovalarken, çoğu yurttaş yakınlarını kendi imkânlarıyla enkaz altından çıkarmaya çalışması normal mi ? Artık bu normale dönmemeliyiz' "Çürük binalar imar affı vermek normal midir mesela? Veya böyle bir zamanda çadır satmak normal mi? Binlerce insanı göz göre göre ölüme göndermek normal midir?"  Çaresizlikten gece yarısı insanların cenazelerini kendi imkanları ile gömmesi normal mi ?  Enkaz altından çıkarılan onlarca çocuk, ekipler gelene kadar, saatler boyunca hayatını kaybetmiş anne/baba/kardeşlerinin yanında beklemek zorunda kalmış. Avucunda annesinin bir tutam saçıyla enkazdan çıkarılan 20 günlük bebek ve annesinin elini bırakmak istememesi, Eya, hafızalara kazınan olay normal mi ?  "Ve böyle bir felaket sonrası bir kişinin bile sorumluluk hissedip, 'arkadaş ben yanlış yaptım, özür diliyorum' deyip istifa etmemesi normal midir sizce?  Hayır efendim böyle bir normal yok, bu normal değil. Artık biz bu normale dönmemeliz.
Hiç biri normal değil.  Acı keder kan ve gözyaşı kaderiniz değil.
 Bundan sonra normal olan tüm sorumlulardan birer vatandaş olarak hesap sormak.  Marmara gölcük ve ondan sonraki yaşanılan depremlerden ders alınamaması normal mi ?  Ülkeyi derinden etkileyen felakette milli yas ilan edilmemesi normal mi ?  Artık normal olan her felaketi kadere bağlayan değil, o felaket olmadan nasıl önleyeceğimizi anlatan bilimi dinlemektir.” biz umutluyuz, bu mutlaka gerçekleşecek' "Artık normal olan yetki veren kişinin bir işi, işte akrabasına, ailesine, partilisine, ortağına, arkadaşına yaptırması değil, uzman liyakatli nitelikli  olana yaptırmasıdır. 
Çok açık değilmi ?
'Devletin eli gecikti’’
''Organizasyon eksikliği korkunç'' ''Yollar tıkandı, yardım gecikti'' ''Malzeme, uygulama ve tasarım kötü'' olması normal mi ? 23 yıl sonra gözyaşları tekrar sel oldu. Ders alınmayan facianın ardından acı, bekleyiş ve umut yeniden kendini gösterdi. Bu normal mi ?  
Değil dostlar, hiç biri normal değil.  Acı keder kan ve gözyaşı kaderiniz değil.
 Şimdi yeniden, depreme dayanıklı kentler, binaların inşasından bahsediliyor. Bazıları da mesela, İstanbul'un ne güneyinde, ne de kuzeyinde, ama "orta aks"ında yoğunlaşma öneriyor. Bunu başaracak işgücü zaten var ve bunun teknik olarak kapitalist ekonomide bile mümkün olduğu biliniyor. Ama unutturulmaya çalışılan şey, bu şekilde halkın ne bu konutlara ne hastane ve okullara kalıcı olarak sahip olabileceğidir. Kapitalist ekonomide işçiden çalıp patrona vermenin, savaşın, krizin rastlantı değil, zorunluluk olduğudur. Türkiye kapitalizmi bu yüzden Cumhuriyet kazanımlarının altını oyuyor, merkezi planlama yerine toplumsal bir savaş halini normalleştirmeye çalışıyor. Sevdiklerini enkaz altında kaybetmiş insanlara değil konut, çadır bile zamanında sağlanmıyor. Gerçeklerin gizlenmesi için halkın ortaçağ karanlığına ve kadere teslim olması bekleniyor. Bir tarafta gelişen teknoloji, diğer tarafta üretimin dışına atılan milyonlarca halk… Bir tarafta boş konutlar, öbür tarafta hasar alacağı beklenen, en kötü durumdaki binalarda fahiş kiralar... Akıl ve bilimin kente sokulması merkezi planlamanın etkin kılınması ile mümkündür. Ancak bunun için ise önce kent ile kır arasındaki karşıtlığın, yani işçileri sürekli nüfus fazlasına dönüştüren piyasa düzeninin durdurulması gerekir. Sonra ise kentte varolan bolluk içinde yaratılan kıtlığa son verilmelidir. Yoksa sermaye birikimi için yüzbinlerce emekçinin krizde, savaşta, depremde yıkıma uğratılmasına, otobüs durağının hasta odası olarak kullanılmasına engel olunamaz. Bu topraklarda, tarihe saygılı kent ve yeni şehirler ancak bu şekilde kalıcı olarak çözülebilir. Ben umutluyum, bu normal bir gün mutlaka gerçekleşecek, buna inanıyorum. Ama o gün gelene kadar gördüğünüz bütün hataların üstüne yürüyün,  Ahmet Arifinde dediği gibi 

Öyle yıkma kendini,
   Öyle mahzun, öyle garip...
   Nerede olursan ol,
   İçerde, dışarda, derste, sırada,
   Yürü üstüne – üstüne,
   Tükür yüzüne celladın,
   Fırsatçının, fesatçının, hayının...
   Dayan kitap ile
   Dayan iş ile.
   Tırnak ile, diş ile,
   Umut ile, sevda ile, düş ile
   Dayan rüsva etme beni.

   Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
   Namuslu, genç ellerinle.
   Kızlarım,
   Oğullarım var gelecekte,
   Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
   Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
   Gözlerinden,
   Gözlerinden öperim,
   Bir umudum sende,
   Anlıyor musun ?

ben her daim öyle yapacam  kalemimle yürüyerek  halkın sanatçısı halkın Savaşıcısıdır şiarıyla   bakmaya yazmaya mücadele etmeye devam edeceğim. Sizlere ışık tutmaya size laik devam edeceğim. Çünkü okumak yazmak unutmak demek değildir. Okumak okutmak yazmak aydınlatmak yarınlara ışık tutmak, yaşatmaktır, okumak aydınlanmak hesap sormaktır. Aydınlanmak hatırlamaktır. Umarım bu zor zamanlarda okumak hepimize iyi gelir. Okumaya verdiğiniz değer, geleceğinize olan yatırımdır. Kültür sanat okuma  aydınlanma ışığında haz ve lezzetli keyifli okumalar dilerim efendim" Evlerine giremeyen yüzlerce insan var. Sıcacık evinde otururken bunu düşünmemek elde değil. Depremle uyanılan her bir gün hayattan çalınmış demektir.  Bir bebeğin göçük altından çıkarılması sırasında göz yaşı döken bütün bir ülkeme Geçmiş olsun güzel ülkemin güzel insanları, bu yarayı da beraber saracağız. Asıl ünemli depremden sonraki süreç. En büyük temennim bir daha böyle felaketlerin yaşanmaması artık insanlarımızın göçük altında kalmaması.  Deprem sözcüğü ile tanışmanın ne kadar ağır, en dayanılmaz hal olduğu bir enkaz görüntüsü. O enkazların altında bir tek kişi kalmayana kadar çalışılmalı. Kimsenin yerinden kımıldamaya fırsatı kalmadan yıkılan binalar! Ekranlara yansıyan sayısız enkaz görüntüsü! Tam bir can pazarının ortasında olduğumuzu gösterdi. Depremin ardından bütün yürekler Türkiye’de toplandı. Sıcak bir tas çorba yapacak tenceresi bile kalamayan, sadece canını kurtarabilmiş binlerce insan, Depremin bu soğuk yüzünü birlik olarak ısıtmak zorundayız. Her evden bir tas çorba gitmeli enkaz bölgesine. Diyen güzel  yurttaşlarımız var. Hayatın göz açıp kapayana kadar sona erebildiğini, bütün bu modern dünyamızın bir anda başımıza yıkılabileceğini bir kere daha gördük. İnsan ne aciz bir varlık oysa. Ülkemizi ansızın vuran bu deprem hepimiz için bir uyarı mahiyetinde. Binalarımızda depreme dayanıklılık konusunda neler yapmalıyız sorusuna daha yakından cevaplar aramak için daha ne bekliyoruz. 

RECEP FIRAT/ Araştırmacı Yazar -Halk Şairi

YORUMLAR

  • 0 Yorum