Eleştirel düzeyde hakikat kavramını soyut bir objeden arındırıp bir similasyondan çok daha gerçekçi ve somut bir anlam kazanması yapılacak olan tüm değerlendirmelerin netlik kazanmasını sağlayacaktır.
Bu sebepten dolayı Hakikat arayışçılığı noktasında , istenilen ve arzulanan olguların gerçeklik zemininde ne kadar mümkün olduğuyla ilişkili olan herşeyi bir kez daha değerlendirme fırsatını bizlere sunacaktır.
Bir Hakikatin ihtişamı ne kadar göz kamaştırıcı olsa da onu kendi dünyamızda içselleştirme ve anlamlandırma gibi çok önemli olan iki unsuru yerine getiremiyorsak o Hakikat bizim için toz tutmuş bir kitaptan öteye geçemez.
Bediüzzaman Said nursi’nin :”…Anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa; manasız bir kağıttan ibaret kalır.’’ sözünü zannımca bir kez daha değerlendirmek gerekir.
Gerçeklik anlamında insanlardan bahsedecek olursak; İnsanlar hayatta kalmak ve yaşamlarını sürdürebilmek için mutlaka bir enerjiye ihtiyaç duyarlar ve insanın nasıl var olmak istediği de bu enerjiyi neye dönüştürdüğüyle ilişkilidir. Bu enerji ile inançlarımız arasında çok önemli bir bağ vardır.
İnançlarımızdaki zayıflık ve eksiklikler, İnsanların temel hedef ve gayelerinin bir belirsizliğe düşmesini ve herşeyi bulanık görmesine sebep olacaktır. Bu Vartaya düşmemek için İnançlarımızdaki gerçeklik olgusunun daha şeffaf olmasını sağlamamız gerekmektedir. Bir inanca olan bağlılığımız; onu Hakikat aynası karşısında ne kadar savunduğumuzla ilişkilidir.
İnsan hayatının anlam kazanması da sanırım bahsi geçen gerçeklik olgusuyla yakın bir bağlantı söz konusudur.
İnsanların içerisinde bulunduğu çelişkilerin sona ermesi de düşüncelerinin pratikteki gerçekliğe göre dizayn etmesi ile mümkün olacaktır.
Sonuç olarak gerçekler teoriye uymuyorsa teorinin değiştirilmesi gerekir. Zira teoriyi muhafaza edip gerçekleri değiştiremezsiniz. Aksi takdirde neticeyi alamayız. Gerçekler karşısında dururken onları inkar etmiş olursunuz. Teorinizin bir anlamı kalmaz.
Savaş sonrası Almanyasında Berlin teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Konrad Melloroicz’in Aşağıdaki sözüde bu bağlamda dikkat alınmalıdır; ‘’Teoriyle pratik uymuyorsa, ya teori yanlıştır ya da pratiktik tembeldir.’’
Ve son olarak Ali Şeriati’nin bir sözüyle bitirmek isterim;
‘’Acaba gerçek dert ve yenilgi, yalancı ümit ve sevinçten daha iyi değil midir? Şuurdan doğan dert, akılsızlıktan doğan dertsizlikten daha iyi değil midir?’’
YORUMLAR