Reklam
Reklam
Son Irmak Kuruduğunda…
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

Son Irmak Kuruduğunda…

05 Haziran 2021 - 19:53

Allah (c.c), lütfederek bahşettiği hayatı yaşayabilmesi için insanı dünyada ikamet ettirmiştir. Ebedi hayatına giden yol dünyada göstereceği hâl, tavır ve davranışlarının, iyi veya kötü olmasına bağlamıştır. İnsan cenneti andıran bir çevrede doğuyor. Yaratılışın en başından itibaren itinayla, sevgiyle yeri hazırlanıyor.  Dünyaya geldiğinde de çevresinde onu rahat ettirecek, sağlıklı büyümesine yardımcı olacak kimseleri hazır ve nazır buluyor. Sayısız nimetle rızıklandırılıyor. Ancak insan nankördür. Kendisine yapılanları unutmaya meyillidir. Nimetin asıl sahibini unuttuğu gibi geçici bir süreliğine nimetlerden faydalanacağını da unutur. 

Unuttuğu için de kendi yaşam alanını sınırsız ve ölçüsüz bir şekilde hor kullanarak tarumar ettiğinin farkında değildir. Yenilerde uyanışlar olmaya başladı ama bu uyanışta da bir dengesizlik var gibi görünüyor. Şöyle ki çevre konusunda dünyada iki farklı anlayıştan bahsedebiliriz. Biri doğayla barışık doğulu anlayışı, diğeri tabiatla, insanla kavgalı ve haşin sömürgeci kafasındaki batılı anlayış. Batılı ülkelere baktığımızda sömürgeciliği, köleciliği yapanlar onlar. Sanayi devrimiyle birlikte kimyasal atıkları doğaya salanlar onlar.  Atom bombası gibi kimyasal içerikli bombaları, daha çok insan öldüren misket bombaları icat edenler onlar. Nükleer enerji santralleri ile, sanayileri ile dünyaya atmosfere en çok zehiri onlar salıyor. En çok kim kullanıyor bunları?  Dünyayı, uzayı en çok kim kirletiyor? Tabi ki gelişmiş ülkeler. 


Ormanlar yok oluyor, su kaynakları ya kirleniyor ya da tükeniyor. Bitki örtüsü yok oluyor, buzullar eriyor. Dünya hızla yaşanmaz hale geliyor. Gelişmiş olan ülkeler önce merhametten yoksun merkantilist felsefelerini terk etmeli ve dünyaya vaziyet etmeyi bırakmalı. Dünyayı sömürdükleri yetti artık, şimdiye kadar deveyi hamuduyla götürdüler, doymadılar, doymazlar. Nerede el değmemiş bir toprak varsa haberleri olur olmaz oraya çöreklendiler. Sömürgeleştirdikleri yerli halklara yar etmediler, onlara ait yeraltı, yerüstü zenginliklerini. Yasal olmayan tüm yollarla ülkelerine taşıdılar. Zenginleşmelerinin ise bedeli her bir Amerikalı veya Batılı zengin için yüzlerce kişinin mahrum kalması oldu. Dünyadaki gelir dağılımı dengesizliklerinin çıkış noktası da tam da burası. Uzayı bile çoktan paylaşmaya başlamışlar. Yani dünya dışı yaşam aramalarının da bir nedeni var. Biliyorlar ki kendi sömürgeci mantıklarıyla devam ederlerse- ki edecekler gibi görünüyor- dünyanın kıyameti gelmiştir. Böylelerinin gözünü toprak doyurur, ne ki arkalarında bıraktıkları enkaz tüm insanlığa miras kalır: Yıkım, anarşi, Kaos ve yaşanmaz bir çevre. 


Gelişmiş Batılı ülkeler dünyayı uyarıyor gibi görünseler de aslında onlar, çevreye, doğaya gerektiği gibi ihtimam göstermiyor, korumuyorlar. Tüm dünyanın iliğini ümüğünü sonuna kadar sömürmeye devam ediyorlar. Dünya nimetlerini sadece kendilerine hasrettikleri politikalarından, yasalarından belli olmuyor mu? Adeta “Benden sonra tufan” diyorlar.  Bugüne kadar bencil sömürgeci Batılı mantık, adeta şunu deklare etti dünyaya: “Dünyanın tüm güzellikleri, keyifleri, kârı, kazancı bizimdir. Geri kalanlar ortaya çıkardığımız pisliği, çevre kirliliğini temizlesinler!” İşte Batının bir dayatması da budur. Bencillikleri, sınır tanımazlıkları zarar ve ziyanını kat kat arttırıyor. O gelişmemiş diye etiketledikleri gariban ülkelerin ne kadar zararı olacak ki onların bitip tükenmeyen iştihası karşısında? Yere düşse cürmü kadar yer yakar fakir, fukara, gelişmemiş ülkeler.  Şu bir gerçek ki bugüne kadar Batılı insan kadar dünyaya ve kâinata zarar veren başka bir tür gelmemiştir.  Dünyayı kirleten asıl sorumlular da apaçık ortada bulunuyor. Çevre ve doğanın korumasında alınması gereken tedbirleri her şeyden önce işte bu çevre felaketine sebep olan ülkelere söylemek gerekir O halde dünya insanlığı bu ülkelere çevre konusunda yaptırım uygulamalıdır. 


Çözüm odaklı olunmak isteniyorsa önce batılı ülkeler çevreye karşı davranışlarını değiştirsinler. Dünyayı babalarının malı gibi hor kullanmaktan vazgeçsinler.  İnsanca bir felsefeyle başlayabilirler mesela. İnsanın emrine verilmiş her canlı cansız varlığa, doğaya borçlu olduğunu hatırlasın. Sebep olduğu her çevre felaketinin insanlığın sonunu getirmekte olduğunu idrak etsin, o zaman bir şeyler yoluna girecektir. Sözün burasında Şef Seattle’e atfedilen bir Kızılderili atasözüne yer vereyim: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” 


Meseleye nereden bakarsak bakalım yolumuz Batının sınır tanımaz sorumsuz sömürgeci bakış açısına gelip çıkıyor. O halde tüm insanlık Batı kültür ve medeniyetini ekarte edecek yeni bir ortak medeniyet tesis edilmelidir. Tabii bunun için öncelikle her konuda sanki sadece Batı tek söz sahibiymiş gibi bir miti de ortadan kaldırılması lazım. Batı medeniyetinin göz boyayan illüzyonundan kendimizi kurtarmalıyız.  Kendi cürümlerinin faturasını dünya insanlığından çıkartıyorlar. Dünyanın eko sistemini en çok bozan gelişmiş ülkelerin yaptıkları yanlışlarla, işledikleri insanlık suçlarıyla yüzleştirilmesi gerekiyor, insanlığın geleceği için tek çare de budur.  


Bunu nasıl başarırız? Gelmiş geçmiş medeniyetlerden misal, Mayalar, İnkalar, Aztekler, Kızılderililer ve Doğu toplumlarındaki insan- doğa ilişkisi irdelenmeli. Özellikle İslam’ın insana, tabiata ve tüm yaratılmışlara karşı sorumluluklarını hassasiyetle ele alan bakış açılarına yer vererek, insanlığın önce zihinsel dönüşümü sonra davranışsal tekamülü sağlanabilir. Her medeniyetin sunacağı katkı küçümsenmemelidir. Batılı insanın, tüm insanlıkla barışması dahası nimeti de külfeti de paylaşması gerekmektedir. Batı ayrıca dünyanın patronu olduğu yanılgısından da kurtarmalıdır kendini.


Tabii ki sadece 5 Haziran Dünya çevre gününde farkındalık oluşturmakla iş bitmez. Kişisel olarak da her insanın çevresinden sorumlu olduğu bilinci verilmelidir. Eğitim müfredatlarına çevre bilinci dersi konulabilir. Çevre bilinci küçük yaşlarda benimsetilebilir. Çünkü bu işin mesuliyeti sadece çevreci örgütlere bırakılamaz. İnsanın tek başına yaşamadığını diğer insanlar, hayvanlar ve bitkilerle dünyayı paylaştığının ve her canlının birbirinden mesul olduğu bir bilincin tesis edilmesi zarureti vardır. 


Tüm dünya nimetleri Allah tarafından emanet olarak insana verilmiştir. Emanete hıyanet ise en büyük günahlardan sayılmıştır. Ayrıca insan aldığı her nimetin hesabını vereceğiyle ilgili de uyarılmıştır.  Allah bize emanetlere hıyanet etmemeyi, nimeti israf etmemeyi emreder. Bu açıdan bir Müslüman kendisine emanet edilen çevreye karşı sorumlu olduğunu bilir. Kendinden sonra gelecek nesilleri de düşünür ona göre adım atar. İşte Rabbimizin hayat bahşeden ayetlerinden biri üzerinde düşünmenin tam sırası, tabi ders alabilirsek: “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da size bağışlar.” Şura suresi- 30. Ayet. Selam ve dua ile…

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Ayşe Üzümcü
    2 yıl önce
    Batı konusunda yazdıklarınızı katılıyorum hocam. Tabi devamında gelen: " başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarımızın sonucudur" kısmınada. Bizler ( Müslümanlar) hassasiyetlerimizi hemen her noktada kaybetmiş durumdayız. Önceliklerimiz insan hakları olması gerekirken kendi ego ve keyfimizin kahyası olmak hoşumuza gitti. Hatta artık farkında bile değiliz. Mesela; Motosiklet