’İnsanı yaratmak mı Tanrının büyük hatası;
Tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatası.’’
Friedirch Nietzsche
İnsanın imanı tapana kadardı ve bulduğu gün taptığını , öyle ya bir tapınak yapmanın vaktiydi artık. Vakitler parçlanıp, kırılsa da tuz ve buz gibi o put’un yaşamı ; yaşatıldığı kadardı. Taptığı put’tan aldımı isteğini ,İbrahimin elindeki balta olup Kendine tapmaya başlardı insan. Yani, Aciz iken “Putlar onun Rabbi” Kudretli iken ise “O Putun Rabbi” olurdu. Yok iken (o,yokun) varlığı için dökerken tel tel dirseğinden terleri , dökülecek ter kalmayınca alında, kendine tapmaya ve “Kendi Tapınağını”inşaa ederdi -Firavun-gibi. Oysa zamanın çölünde yürüyen eski peygamberler, kumun ve taşın arasından hakikati taşırken; günümüze dijital peygamberler Ve tanrılar görünmez bir evrende ışığın ve kodun arasından seslenir. Artık kalabalıklar bir meydanda toplanmaz, milyonlar bir ekrana eğilerek o çağrıyı dinler.
Yani, Dijital peygamberler ve tanrılar kelamlarını taş tabletlere değil, ekranların soğuk yüzüne kazırlar. Onların vahyi bazen bir “bildirim” sesiyle gelir; bazen bir video, bazen bir satır yazı, bazen de paylaşılan bir görselle. Göz göze gelinmez artık, kalp kalbe dokunulmaz; ama yine de bir damla hakikat, kabloların ve dalgaların arasında dolaşarak ruhlara ve akıllara varır. O akıllar ki , veri hilebazları , algının tapınakçıları ve dincilerin gafleti ile süslenerek evlerin perdesini bir meltem rüzgarı gibi okşar ve derinden parçalar.
İşte tamda bu nokta-i nazar ile Friedirch Nietzsche dediği gibi ‘’İnsanı yaratmak mı Tanrının büyük hatası;Tanrıyı yaratmak mı insanın büyük hatası.’’
Yani adem tanrısına ulaştığı an ‘’Tanrı Benim’’ mi diyor
Çok ağır ve cesur bir söz gibi dolaşsa da zihnimde bu sorular; Tanrı olana hata atfetmek ciddi bir edebsizliktir . Sorun ve sorum Tanrının yarattığı insan değil; ademin yarattığı Tanrı(lar). Veya ‘’ Eğer tanrı yoksa onu yaratmamız gerekir’’(1) yada ‘’ Eğer Tanrı varsa onu Öldürmemiz gerekir’’(2) diyen bir tarihin söyleşilerinde geçen bu ifadelerin damak altlarında ıslatılan ‘’ Varlığın’’ tanrıya dayanması ise veya dayandırılma çabası ise bu soruların deli rüzgarları budaklardan dölleniyor ve bırakılayor avuçlarımdan akılsız beynimin damarlarına. Bu bir hastalık ise evet. Bu birin tümör ise yine evet. Çalışan bir aklın ‘’deliliği’’ Bırak ta uslu bir akıldan akılsız olarak Kalsın.Nede olsa delilerine dini’ deli olmayana kadardı.
Ve gelin görün ki Eski peygamberlerin ellerinde asa, kalplerinde ateş vardı. Ve peygamberler fetanetleri ile ‘’Tanrı Benim’’ demediler. Tanrıya ve onun varlığını ve birliğine davet ettiler. Oysa şimdi ise ellerinde klavye, zihinlerinde algoritmaların gölgesi ile ‘birilerinin değil; bir çoklarının isteği Tanrı olmaktı. Yani bir tanrı yaratmaktı ve mabed de bulunan tüm putları yıkmaktı. Bir zamanlar gökten inen ayetler, taş tabletlerden yazılarak taş kalpleri yumuşatıp okşarken şimdi ise dijital çağın ayetleri, hızlı tüketilen sözler arasında kayıp gidiyor. Yeme içme gibi günlük yaşanan yaşatılan dakikalık haz ve tutkulardan farksız bir şekilde
Peki, Putlar ve Tanrılar tek mi var..? elbette hayır.. Yanlarında yardımcı melekleri. İnsanı yaratmak Tanrının hatası’’Değil’’ ise İnsanın Put ve tanrıları yaratması doyumduzluğunun kirli ve asıl yüzünün gerçek bir sahnesi.
Onun içindir ki bu yazının temel noktası’’ Eğer tanrı yoksa onu yaratmamız gerekir’’(1) yada ‘’ Eğer Tanrı varsa onu Öldürmemiz gerekir’’(2) diyen bir tarihin söyleşilerinde var olan zıtlığın ‘’Kıtlık ile mücadele eden zihinlerinde aydınlanmasıdır. Zira İkinci cümlede anladığımız neyse siz ve biz oyuz.
Yani ‘’İster öldürün, İster oluşturun’’ İkisi de aynı kapıya çıkan bir evin anahtarı.
Sosyolog/ Yazar
Erkam yıldırım
YORUMLAR