Türkiye ekonomisi uzun süredir alarm veriyor, ancak son dönemlerde bu alarm artık sessiz bir çöküşün ayak seslerine dönüştü. Kapanan iş yerleri, artan işsizlik, hızla yükselen döviz kurları ve hayat pahalılığı… Her gün daha fazla vatandaş, geçinmenin ötesinde yaşam mücadelesi veriyor.
Dolar ve Euro tırmanıyor, TL eriyor
Türk Lirası’nın döviz karşısında değer kaybı ne yazık ki hız kesmiyor. Dolar ve Euro, TL karşısında sürekli rekor tazeliyor. Bu durum hem ithalat maliyetlerini artırıyor hem de iç piyasadaki ürünlerin fiyatlarını doğrudan yukarı çekiyor. Artık temel gıda ürünlerinden elektroniğe, kiradan yakıta kadar her şey dövize endekslenmiş gibi. Maaşlar yerinde sayarken fiyatlar koşar adım ilerliyor. Bu da geniş halk kesimleri için her geçen gün daha fazla yoksulluk demek.
Asgari ücret ve emekli maaşı yetmiyor
Asgari ücret her ne kadar birkaç kez artırılsa da enflasyon karşısında hızla eriyor. Bir ev kirasının asgari ücreti geçtiği bir ülkede geçimden söz etmek mümkün değil. Emekliler ise daha da zor durumda. Yıllarca çalışıp ülkesine hizmet etmiş insanlar, bugün temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Bugünün emeklisi ilaçtan tasarruf etmeye, meyve-sebzeyi gramla almaya çalışıyor.
İflaslar ve işsizlik artıyor
Küçük ve orta ölçekli işletmeler, artan maliyetler ve azalan talep karşısında ayakta kalmakta zorlanıyor. Her gün yeni bir kapanan dükkan haberi geliyor. Bu durumun doğal sonucu ise işsizlik. Özellikle genç işsizliği, toplumsal bir krize dönüşmüş durumda. Üniversite mezunu gençler bile iş bulamıyor, bulanlar ise düşük ücret ve güvencesiz koşullar altında çalışmak zorunda kalıyor.
Tarım ve hayvancılıkta çöküş
Ülkenin bel kemiği olan tarım ve hayvancılık, ciddi bir çöküş içinde. Girdi maliyetlerinin (mazot, gübre, yem, ilaç) dövize endeksli olması, üreticiyi üretimden uzaklaştırıyor. Çiftçi ekiyor ama zarar ediyor. Hayvancılık yapanlar, yem fiyatları altında eziliyor. Bu yüzden hayvanlar kesime gidiyor, üretim azalıyor. Türkiye gibi bir tarım ülkesinin saman ve et ithal etmesi ise trajikomik bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Çözüm var mı?
Bu karanlık tablonun bir kader olmadığını söylemek gerekiyor. Ancak çözüm, günü kurtaran popülist söylemler değil; uzun vadeli yapısal reformlardır. Üretimi önceleyen, hukukun üstünlüğünü tesis eden, şeffaf ve hesap verebilir bir ekonomi politikası olmadan bu gidişatın terse çevrilmesi zor.
Üreticiye destek verilmeli, gençlere umut sunulmalı, vatandaşın alım gücü artırılmalıdır. Çünkü bir ülke, insanları umutluysa güçlüdür. Umudun tükendiği yerde ekonomik çöküş sadece rakamlarda değil, toplumun ruhunda da hissedilir.
YORUMLAR