Kapitalizm bize yıllardır aynı cümleyi fısıldıyor:
“Ben size konfor veririm, siz bana özgürlüğünüzü verin.”
İtiraf edelim, bu teklifi hepimiz kabul ettik. Çünkü bugün atalarımıza göre çok daha rahat yaşıyoruz. Evlerimiz sıcak, marketler dolup taşıyor, ulaşım araçlarımız hızlı, teknolojimiz gelişmiş. Telefonumuzdan tek tuşla dünyanın öbür ucundaki bilgiye ulaşabiliyoruz. Yani konfor açısından geçmişe kıyasla bambaşka bir dünyada yaşıyoruz.
Ama işin görünmeyen yüzü var: Bu konforu elde ederken özgürlüğümüzden vazgeçtik.
Sabahları erkenden işe gitmek istemesek de kalkıyoruz. Çünkü çalışmazsak faturalarımızı ödeyemeyiz. Elektrik, su, internet kesilir, düzenimiz bozulur. Yani özgürlüğümüz, ay sonunda gelen faturaların gölgesinde yaşıyor.
Kredi kartı da modern köleliğin en net örneği. “Şimdi al, sonra öde” kolaylığıyla başlıyor ama borç hiçbir zaman bitmiyor. Banka, hayatımızın görünmez efendisine dönüşüyor. Çalışıyoruz, kazanıyoruz, ödüyoruz ama yeniden borçlanıyoruz. Zincirler görünmez ama boynumuzda.
Reklamlar ve sosyal medya da bu zinciri daha da sıkı hale getiriyor. Reklamlar sürekli şunu söylüyor: “Bu ürünü alırsan mutlu olacaksın.” Telefonumuz gayet iyi çalışırken yeni model çıktığında elimizdeki bir anda eskimiş gibi geliyor. Gardırobumuz dolu olsa da moda değişince kıyafetlerimiz “yetersiz” hissediliyor. Yani özgür seçim yaptığımızı zannederken aslında başkalarının yönlendirmeleriyle karar veriyoruz.
Sosyal medya özgürlüğümüzü başka bir şekilde elimizden alıyor. Tatilde huzur bulmak yerine “en güzel kareyi” yetiştirmenin derdine düşüyoruz. Sofrada yemek yemekten çok fotoğraf çekiyoruz. Bir süre sonra hayatımızın merkezine başkalarının beğenileri yerleşiyor. Yani özgürlüğümüzü “like” butonuna teslim ediyoruz.
Çocuklarımız da bu düzenin içine doğuyor. Ellerine oyuncak yerine tablet tutuşturuyoruz. Çizgi filmleri, kıyafetleri, oyuncakları hep markalara göre şekilleniyor. Daha küçük yaşta “tüketmeden mutlu olamayan” bir nesil yetişiyor. Yani köleliğe daha çocukken alıştırılıyorlar.
Eskiden köle zincirini bileğinde taşırdı. Bugün biz zincirimizi cebimizde taşıyoruz: Kredi kartımızda, telefonumuzda, internet paketimizde. Daha acısı, o zinciri kendimiz isteyerek takıyoruz. Çünkü konforu o kadar çok seviyoruz ki zincirleri görmezden geliyoruz.
Evet, geçmişe göre çok daha konforlu bir hayatımız var. Ama bu konforun bize neye mal olduğunu sorgulamıyoruz. Biz daha rahat yaşadığımızı zannederken özgürlüğümüzü adım adım kaybediyoruz.
Gerçek soru şu:
Biz gerçekten özgür müyüz?
Yoksa sadece daha modern, daha konforlu köleler miyiz?
YORUMLAR