Türkiye’nin yakın tarihine bakınca, 1990’lı yıllar adeta bir “krizler laboratuvarı” gibidir. Koalisyon hükümetleri sabah kurulup akşam bozulur, gazetelerin manşetlerini ekonomik krizler, faili meçhuller, olağanüstü hal ve terör haberleri süslerdi. O dönemin en belirgin özelliği istikrarsızlıktı.
Ama ilginçtir, o yıllarda bütün bu hengâmenin ortasında bile toplumun içinde bir umut vardı. Çoğu genç Avrupa’ya bakıyor, demokrasi, insan hakları ve refahın bir gün bu topraklara da geleceğine inanıyordu.
Peki bugün?
Bugün Türkiye, 1990’ların koalisyon kaosundan çok uzak. Uzun süredir tek parti iktidarı var. Askerin siyasete müdahalesi neredeyse tarihe karıştı. Ama bu kez başka bir tartışma gündemde: “güçler dengesi.” Yargının bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, denetim mekanizmaları… Yani istikrarsızlık değil, istikrar içinde otoriterleşme kaygısı.
Ekonomi cephesinde ise kaderin cilvesi gibi benzer bir tabloya tanık oluyoruz. 1990’larda enflasyon beladır, maaşlar erir, sabit gelirli her ay yeni bir krizle tanışırdı. Bugün de tablo farklı değil. Enflasyon yine vatandaşın sofrasını zorluyor. Aradaki fark, o yıllarda IMF masadaydı; bugün IMF yok ama borçsuzluk da halkın cebine refah olarak yansımıyor.
Toplumsal hayata gelince… 1990’lar televizyon devrimiydi. Özel kanallar açıldı, arabesk ve pop müzik patladı, toplumun kültürel damarları yepyeni bir ritimle atmaya başladı. Bugün ise dijital çağın ortasındayız. Sosyal medya, bireylere söz hakkı verdi ama aynı zamanda kamplaşmayı da derinleştirdi. 1990’larda komşular arasında siyaset konuşulsa da dostluk baki kalırdı; bugün ise en küçük tartışma bile cepheleşmeye yol açıyor.
Dış politikada da değişim büyük. O yıllarda Türkiye’nin en büyük hayali Avrupa Birliği üyeliğiydi. Bugün ise Avrupa Birliği neredeyse gündemden düşmüş durumda. Yerine Ortadoğu’da daha iddialı bir rol, Rusya ve Çin’le yakınlaşma, Amerika ile gerilimli bir ilişki var.
Sonuçta 1990’larla 2020’ler arasındaki fark, sorunların niteliğinde yatıyor. O yıllarda en büyük dert istikrarsızlıktı, bugün ise asıl kaygı istikrarın demokrasiye mi yoksa otoriterliğe mi hizmet ettiği sorusu.
Bir başka deyişle: 1990’larda “belirsizlik” insanı yoruyordu; bugün ise “fazla belirgin bir iktidar” toplumun nefesini daraltıyor.
YORUMLAR