Reklam
Reklam
Cehaletin Estetiği: Popüler Kültür, Temsil Krizi ve Varoş...
Mehmet Emin KUŞ

Mehmet Emin KUŞ

Cehaletin Estetiği: Popüler Kültür, Temsil Krizi ve Varoş Karizması Üzerine Bir Analiz

08 Haziran 2025 - 09:11

Hiçbir şeye şaşırmamak gerekiyor artık. Zira hakikatin de, insanın da iki yüzü var. Bir yüz samimiyeti, öbürü cehaleti kutsarken; toplum, alkışladığıyla yozlaşıyor, sevdiğiyle çöküyor. Türkiye’nin son kırk yıllık popüler kültür tarihine baktığımızda, bu çöküşün öncü yüzleri olarak karşımıza İbrahim Tatlıses ve Hülya Avşar gibi figürler çıkıyor. Sadece onlar mı? Elbette değil. Ancak onlar, geniş kitleler nezdinde hem şöhretin hem de sıradanlığın timsali olarak eşsiz bir örnek teşkil ediyor.

Bu yazı, söz konusu figürlerin toplumsal karşılığını “cehaletin karizması” ve “varoş kültürünün yükselişi” bağlamında sorgularken, aynı zamanda bu yükselişi mümkün kılan kültürel, ekonomik ve sosyolojik dinamikleri masaya yatırmayı amaçlıyor.

Popüler Kültürün Çelişkili İkonları: Tatlıses ve Avşar

İbrahim Tatlıses’in Urfa’dan başlayıp İstanbul’a ve oradan da Türkiye’nin kolektif hafızasına kazınan yolculuğu; Hülya Avşar’ın taşra güzelliğinden star ışığına evrilen hikâyesi, aslında sadece kişisel başarı öyküleri değildir. Bu öyküler, aynı zamanda Türkiye’nin sınıfsal yapısındaki kırılmaların, kültürel dönüşümlerin ve "temsiliyet açlığı"nın da izdüşümüdür.

Tatlıses, gecekondu mahallesinin bağrından çıkıp, adını "imparator" koyduracak kadar büyüdü. Hülya Avşar, kendi oyunculuğunu hiçbir zaman teknik bir maharetle açıklamadı; güzelliği, cesareti ve "doğallığı" üzerinden kurdu imajını. Her ikisi de, formel eğitimden ve entelektüel birikimden uzak, ama buna rağmen “çok halktan” oluşlarıyla yüceltildi.

Bu yüceltme ise, kendi içinde büyük bir tezat barındırıyor: Toplum, cehaleti alkışladı.


Cehaletin Karizması ve Yükselmenin Yanılsaması

Bu figürlerin topluma sunduğu en tehlikeli mesaj şu oldu:
“Yükselmek için gelişmene gerek yok.”
Bu mesaj, özellikle alt sınıflar için güçlü bir yanılsama yarattı. Eğitim yerine şöhreti, entelektüel derinlik yerine magazini, düşünce yerine imajı koyan bir anlayış hâkim oldu.

Tatlıses’in söylediği türkülerdeki samimiyet ya da Avşar’ın dobra çıkışları, zamanla bilgiye mesafeyi ve entelektüel küçümsemeyi normalleştiren bir halk söylemine dönüştü. Bu durum, sadece bireylerin tercihiyle açıklanamaz. Çünkü:

"Bir kültür, onu tüketenlerin talepleriyle şekillenir. Ve talep edilen cehaletse, arz edilen de bir tür büyülenmişlik olur."


Bu büyü, Türkiye’nin popüler kültür belleğinde öyle güçlü kök saldı ki, bilgiye değil görünürlüğe yatırım yapan bir kuşak yetişti. “Yeter ki meşhur ol, ne söylediğin önemli değil” anlayışı medya, eğitim ve siyaset alanına bile sirayet etti.

Figürlerin Suçu mu, Toplumun Aynası mı?

Bu figürleri sadece cehalet yaymakla itham etmek kolaycılık olur. Zira mesele, bireysel tercihlerden çok, kolektif değerlerle ilgili. Onların başarısı, Türkiye toplumunun kültürel kırılganlıklarını ve temsiliyet boşluklarını gösterdi. Eğitim sisteminin kapsayıcı olamaması, sınıfsal farkların keskinliği ve kentleşmenin kültürel sancıları, bu figürleri birer "umut sembolü"ne dönüştürdü.

Tatlıses ve Avşar, halkın gözünde hem “bizden biri” hem de “bizim olamayacağımız kadar ulaşılmaz” figürlerdi. Bu çelişki, onların cehaletini değil, çabasız şöhretlerini kutsayan bir atmosfer doğurdu. Yani toplumun kendisi, kendi içinden çıkan en “ham” hâliyle başarıyı tanımlamaya başladı.

Kültürel Taleplerin Değişimi ve Eleştirel Akıl Eksikliği

Türkiye'de kültürel üretimin merkezinde artık anlam değil “anlamış gibi görünme” var. Tüketim toplumunun büyüttüğü bu figürler, sahici kültürel değerin yerini imajla doldurdu. Halk, kendisine benzeyen ama onun ötesine geçemeyen bu figürlerde kendini tanıdı, ama bu tanıma aynı zamanda gelişmeye karşı bir direnç noktasına dönüştü.

Eleştirel akıl, yerini magazin yorumculuğuna; kamusal entelektüel ise yerini sosyal medya fenomenine bıraktı. Bugün hâlâ bir televizyon kanalında Tatlıses’in sesiyle, Avşar’ın kahkahasıyla gündem oluşturabiliyoruz.


Sonuç Yerine: Sorun Nerede Başladı?

Sorun yalnızca bu figürlerde değil. Onları büyüten medya düzeninde, onları kutsayan halk kültüründe ve onların etrafında dönen rant sisteminde.
Yani bu bir figür sorunu değil, bir kültürel yapı sorunu.

Cehaletin estetikleştirildiği, çabasız başarının yüceltildiği, entelektüel birikimin küçümsendiği bir toplumda; Tatlıses’ler ve Avşar’lar yükselmeye devam eder. Çünkü bu figürler değil, bu figürleri alkışlayan zihin yapısı dönüşmedikçe; hakikatin yüzü değişmez, sadece makyajı tazelenir.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • MUSTAFA PAKIR
    4 saat önce
    Cok güzel anlamlı bir yorum sosyolog, psikologlar bir kelime yorum yapmamaları manidardır.. Bu kadar bilim ilerlerken eğitim seviyesi yükselirken hayata katkısı olmayan yeni fenomenler gündemde..