Bir toplumun ahlaki seviyesi, eleştiriyi nasıl yaptığıyla ölçülür. Ne yazık ki bugün sosyal medyada karşımıza çıkan manzara; eleştiri değil, çirkefliktir. İsimsiz, yüzsüz, sorumsuz “fake hesaplar” artık sadece birer sanal profil değil; sistemli bir iftira, linç ve şantaj makinesi haline gelmiştir.
Klavye başına geçen herkes kendini savcı, hâkim, cellât sanıyor. Gerçek hayatta tek kelime edemeyecek cesaretsizlikte olanlar, sahte isimlerin arkasına saklanarak insanların onuruyla, emeğiyle, ailesiyle, geleceğiyle oynuyor. Bu bir fikir özgürlüğü değildir. Bu düpedüz ahlaksızlıktır, korkaklıktır, suçtur.
Fake hesaplar üzerinden yürütülen kirli kampanyalar; gazeteciliği, siyasetçiyi, iş insanını, akademisyeni, hatta sıradan vatandaşı hedef alıyor. Delil yok, bilgi yok, vicdan yok. Ama algı var, karalama var, hedef gösterme var. Ve ne yazık ki çoğu zaman cezasızlık var.
Buradan açıkça soruyorum:
Bir insanın itibarını birkaç tuşla yerle bir etmek bu kadar kolay mı olmalı?
Bir iftira, bir yalan, bir montaj iddia bu kadar başıboş mu bırakılmalı?
Devletin ilgili kurumları artık bu meseleyi “sosyal medya gürültüsü” olarak değil, toplumsal güvenlik sorunu olarak ele almak zorundadır. Fake hesap açmayı zorlaştıracak teknik önlemler, kimlik doğrulama mekanizmaları ve en önemlisi caydırıcı ağır yaptırımlar derhal hayata geçirilmelidir. Çünkü bugün sustuğumuz her fake hesap, yarın daha büyük bir kötülüğün önünü açmaktadır.
Unutulmasın:
Özgürlük, sorumlulukla anlamlıdır.
Eleştiri, kimlikle yapılır.
Cesaret, saklanarak değil, ortaya çıkarak gösterilir.
Fake hesaplar cesaretin değil, korkaklığın; muhalefetin değil, çirkefliğin ürünüdür. Ve bu çirkefliğe karşı susmak, ona ortak olmaktır.
Artık yeter.
Bu dijital lağım çukuruna bir kapak kapatılmalıdır.


YORUMLAR