Tarih boyunca insanları birbirinden ayırmanın en acımasız ve en yanıltıcı yollarından biri, "ırk" kavramı üzerinden inşa edilen ayrımcılıktır. Oysa günümüzde antropoloji, evrimsel biyoloji ve genetik bilimlerinin ulaştığı ortak sonuç şudur: Biyolojik anlamda insan ırkları yoktur. Vardır denilen şeyler, aslında belirli dönemlerde farklı coğrafyalarda yaşayan küçük toplulukların, çevresel şartlara verdiği biyolojik tepkilerdir.
Yaklaşık 800 bin yıl önce, dünya büyük bir demografik çöküşle karşı karşıya kaldı. Nature dergisinde 2023 yılında yayımlanan bir genetik araştırmaya göre, bu dönemde insan soyunun dünya genelinde sadece 1.280 bireye kadar düştüğü tahmin ediliyor. Yani bugün yeryüzünde yaşayan 8 milyara yakın insanın tamamı, genetik olarak bu 1.280 bireyin torunlarıdır. Bu gerçek, insanlığın ne kadar yakın akraba olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu atalarımızdan bazıları Afrika’da kaldı. Tropikal güneşin altında melanin üretimi arttı, ciltleri koyulaştı. Nemli hava ve yoğun bitki örtüsü nedeniyle burun delikleri genişledi. Başka bir grup kuzeye, Avrupa’ya yürüdü. Soğuk ve az güneşli iklimde melanin üretimi azaldı, ciltleri beyazlaştı. Kuraklık ve soğuk nedeniyle burun delikleri daraldı. Doğuya gidenler ise Asya’nın rüzgârlı ve soğuk çöllerinde yaşadı; göz kapakları, kum fırtınalarından korunmak için daha fazla yağ dokusuyla kaplandı ve göz yapıları çekikleşti.
İşte bugün "beyaz", "siyah", "sarı" gibi renklere ve "Türk", "Kürt", "Arap", "Çerkes" gibi isimlere atfettiğimiz kimlikler, bu uzun evrimsel yolculuğun yüzeyde kalan izlerinden başka bir şey değildir. Genetik açıdan hepimiz birbirimize %99,9 oranında benzeriz. Farklı kültürler, diller ve gelenekler, biyolojik değil sosyolojik evrimle oluşmuştur.
"İnsan ırkı" terimi, ilk kez bilimsel anlamda 18. yüzyıl Avrupa’sında kullanılmış, ancak bu kavram zamanla emperyalist politikaların ve sömürgeci ideolojilerin elinde bir meşrulaştırma aracı hâline gelmiştir. Kimi "üstün", kimi "geri" sayılmıştır. Böylece toplumsal eşitsizlik, doğalmış gibi gösterilmiştir. Oysa Charles Darwin’den bu yana evrimsel biyoloji açıkça gösteriyor ki, insan türü içinde üstünlük veya aşağılık gibi bir sınıflandırmanın bilimsel hiçbir karşılığı yoktur.
Bugün hâlâ ırklar arası üstünlük iddiasında bulunmak, modern bilim açısından yalnızca bir cehalet biçimi değil, aynı zamanda tehlikeli bir ideolojik sapmadır. Bu iddialar, tarih boyunca milyonların ölümüne neden olmuş savaşların, soykırımların ve köleliğin temel dayanağını oluşturmuştur.
Oysa gerçek olan şudur: Biz insanlar, aynı evin farklı odalarında doğmuş kuzenler gibiyiz. Coğrafyamız farklı, dilimiz farklı, ama genetik kodlarımızda aynı ninniler var. Hepimizin kalbi aynı ritimde atıyor; korkularımız, sevinçlerimiz, hastalıklarımız ve hayallerimiz aynı kökten geliyor.
Önemli olan kim olduğumuz değil, neye katkı sunduğumuzdur. Irkınız değil, bilime katkınız; kökeniniz değil, ahlaki duruşunuz; diliniz değil, düşünsel üretiminiz önemlidir. Evrende bir damla kadar bile yer kaplamayan bu mavi gezegende, hangi köşede doğduğumuz değil, insanlığın ortak yolculuğuna ne kattığımız kıymetlidir.
Irkçılık bir düşünce değil, bir hastalıktır. Ve bu hastalığın panzehiri, bilgi, empati ve hakikattir.
Mehmet Emin Kuş
YORUMLAR