"İnsanların utanması gereken şeylerle gurur duyduğu bir zamanda yaşıyoruz."
Bu söz, yalnızca bireysel bir serzeniş değil; çağımızın ruhunu anlatan derin bir teşhistir. Çünkü bugün değerlerin ters yüz olduğu, ölçülerin kaybolduğu bir dönemin tam ortasındayız.
Bir zamanlar toplumun ayıpladığı, yüz kızartıcı gördüğü davranışlar bugün alkışlanıyor. Yalan, kurnazlık, sahtekârlık ve gösteriş; başarı, cesaret ya da özgüven gibi sunuluyor. Başarı denince akla alın teri değil, kısa yoldan köşe dönmek geliyor. Erdem, ahlak ve vicdan ise çoğu zaman “eski zamanlara ait fazlalıklar” gibi küçümseniyor.
Felsefi açıdan bakıldığında, utanma duygusu insanın vicdanla kurduğu en derin bağlardan biridir. Aristoteles’e göre utanma erdem değildir ama erdemin habercisidir. İnsan, hatasını fark ettiğinde yüzünün kızarmasıyla birlikte özüne döner. Kant’a göre de ahlak, dışarıdan dayatılan kurallardan değil, insanın kendi içinde duyduğu zorunluluktan beslenir. İşte utanç, bu iç zorunluluğun en güçlü ifadesidir.
Ne var ki modern toplumda bu duygu giderek körelmiştir. Çünkü yanlışın normalleştiği bir dünyada, utanç da lüks sayılır.
Toplumsal Yüzleşme
Bugün ekranlara, sosyal medyaya ya da siyasete baktığımızda bu durumu açıkça görüyoruz.
Medya: Reyting uğruna seviyesizlik sergileniyor, kavga ve skandallar övünç vesilesi haline getiriliyor. Utanç duyması gereken insanlar “şöhret” kazanıyor.
Siyaset: Yalan, çarpıtma ya da hakaret bir “ustalık göstergesi” gibi pazarlanıyor. Doğru söylemek değil, kitleyi manipüle etmek marifet sayılıyor.
Sosyal medya: İnsanların özel hayatlarını teşhir etmesi, başkalarının onurunu hiçe sayması “trend olmak” adına normalleştiriliyor. Utanç duymak yerine, daha fazla beğeni almakla övünülüyor.
Popüler kültür: Gerçek sanat ve üretim yerine şarkıcıların kavgaları, magazin figürlerinin tartışmaları gündemi belirliyor. Bu boşluk, genç kuşaklara değer diye sunuluyor.
Toplumsal açıdan mesele çok daha vahim: yanlışı doğruymuş gibi sahiplenme eğilimi yalnızca bireysel bir zaaf değil, kolektif bir krizdir. Çünkü birey utanç duymuyorsa, yanlış giderek normalleşir. Normalleşen yanlış kısa sürede sistemleşir. Hırsızlık “beceriye”, çıkarcılık “akıllılığa”, yalancılık ise “siyasete” dönüşür.
Çıkış Yolu
Böyle bir zamanda yapılması gereken, zor ama nettir: Hakikati savunmak. Doğruyu dile getirmek, sahici değerlere sahip çıkmak, utancın yeniden değer kazanması için ısrarcı olmak… Elbette kolay değildir. Çünkü tersine dönmüş bir dünyada erdemi savunmak, akıntıya karşı yüzmek gibidir. Ama işte bu nedenle anlamlıdır.
Bugün ihtiyacımız olan şey daha fazla şatafat, daha fazla güç gösterisi ya da daha fazla gürültü değil. Daha fazla vicdan, daha fazla erdem, daha fazla utanma duygusudur. Çünkü utancın bittiği yerde kötülük sıradanlaşır; kötülüğün sıradanlaştığı yerde ise insanlık tükenir.
YORUMLAR