Reklam
Keşke Cehennemi
Perihan Taşdemir Taylı

Perihan Taşdemir Taylı

Keşke Cehennemi

22 Aralık 2025 - 12:26

İnsanın kendine kurduğu en derin zindan çoğu zaman dışarıda değildir. Ne insanlar, ne olaylar, ne de yaşananlar… Asıl zindan, insanın kendi içinde sürekli dolaştırdığı tek bir kelimede saklıdır: keşke.

Keşke; yaşanmış olanı değiştirememenin acısıyla, bugünü donduran ve yarını kilitleyen bir iç yankısı ve yangısıdır. Geçmişte olanı bir hikmet kapısı olarak görmek yerine, orada takılı kalmak, insanın kendi elleriyle kazdığı bir kuyudur. Ve o kuyuya uzun süre bakıldığında, orası bir zindana, sonra da bir cehenneme dönüşür.

Şüphesiz ki bu dünyada hatasız, eksiksiz, günahsız, yanlışsız bir insan yoktur. Küçük ya da büyük, her hayatın içinde eksikler, kırılmalar, yanılgılar vardır. Mesele bunların varlığı değil; onlara nasıl baktığımızdır. Eğer yaşadıklarımızı düzeltilebilir, geride bırakılabilir, öğretici deneyimler olarak görmez de onları kimliğimizin merkezine koyarsak, işte o zaman geçmiş bizi yönetmeye başlar.

Oysa hayat, geriye bakarak yaşanmaz. Hayat, idrak ederek, öğrenerek ve yön değiştirerek yaşanır. Geçmişteki bir hata, insanı tanımlamaz; ona bakış biçimi insanı dönüştürür.

Bu noktada çok derin bir hakikat vardır:
“Eğer siz hatasız, eksiksiz, günahsız bir toplum olsaydınız; sizi yok eder, yerinize hata yapabilen, günah işleyebilen ( yani deneyimleyip genişlemeye devam eden!) başka bir topluluk yaratırdım.” der Âlemlerin Rabbi. 

Demek ki mesele kusursuz olmak değildir. Mesele, hatasından hikmet çıkarabilen bir bilinçte yaşamaktır. Hatalar, insanın karanlığı değil; fark edildiklerinde aydınlanma/hidayet kapısıdır.

Keşke demek yerine şunu diyebilmek gerekir:
“Evet, ben yaptım. Fark ettim. Ve ben dönüştürebilirim. Bundan sonrasında başka bir tercihle ilerleyebilirim.”

Bu cümle; olgunluğun, cesaretin ve ruhsal gelişimin ifadesidir. İnsan ancak sorumluluk aldığında özgürleşir. Suçu, pişmanlığı, kendini hırpalamayı bırakıp idrakle ayağa kalktığında yükselir.

Çünkü pişmanlık, suçluluk ve acizlik duyguları insanı en düşük frekansa çeker. Üretkenliği söndürür, yapıcılığı köreltir, varoluşsal duruşu sarsar. Bilinçli insan boyutundan alıp tekrar en alt cehennem katmanına çeker.

Oysa tövbe, insanın kendini yok etmesi değil; kendini yeniden inşa etmesidir. Rabbimizle yapılan iç muhasebe, bir korku dili değil; bir yakınlık, bir dertleşme, bir samimiyet halidir. “Bir daha yapmamak üzere” verilen içsel söz, karakteri olgunlaştırır.

Her hata, doğru okunursa bir öğretmendir. Her düşüş, ayağa kalkmayı bilen için bir yükseliş hazırlığıdır. Hiçbir yaşanmışlık insanı karartmak için var değildir. Hepsi hatırlamak, arınmak, genişlemek ve yücelmek içindir.

Bu yüzden:
Keşke cehenneminde kalmak yerine, idrak ve bilinç kapısından geçelim. Geçmişi hapishane değil, bilgelik alanı yapalım. Ve her hatayı, daha nitelikli bir insan olma yolunda bir basamak haline getirelim.

İşte o zaman hayat yeniden başlar. Ve insan, kendi zindanından kendi anahtarıyla çıkar.

Kendini Affetmeyen, Kendi Zebanisi Olur

Keşke şüphesiz bir bilinç hâlidir ve çok düşük bir farkındalık düzeyinde var olur. Ancak burada en kritik eşik şudur: İnsan, önce kendisini affetmeyi öğrenmek zorundadır. Kendi varoluşunu fark etmeyen, kendisiyle barışık olmayı öğrenemeyen birinin ne Rabbinden ne de başkalarından affedilmeyi bekleme hakkı vardır.

Affetme, dışarıdan talep edilen bir lütuf değil; içeride kurulan bir bilinç hâlidir. İnsan kendisiyle selâm olmadıkça, iç dünyasında barış tesis etmedikçe, hiçbir kapı gerçekten açılmaz.

Bu noktada acı bir hakikatle yüzleşmek gerekir: İnsanın zebanileri çoğu zaman dışarıda değildir. Zebaniler, insanın kendi zihninde kurduğu suçlayıcı ve aşağılayıcı pişmanlık sesleridir. Kendini affetmeyen, sürekli geçmişe zincirleyen, keşke cehenneminde yaşamaya zorlayan kişi; kendi kendinin zebanisidir.

Buradan çıkışın tek yolu vardır: Gerçek affedişi öğrenmek. Kendini affetmek, hatayı inkâr etmek değildir. Hatanın hikmetini almak, dersini bugüne taşımak ve geleceği daha bilinçli inşa etmektir.

Ve bu hâl yalnızca sözle değil, yaşayışla örneklenmelidir. Affeden bir insan, başkalarına da affetmenin mümkün olduğunu gösterir. Bilgiyi yük olarak değil, bilinci olgunluk olarak taşır. Aşırı bilme değil; derin idrak hâli gelişir.

Hata, günah ve kusur; geçmişte bırakılacak yükler değil, şimdide dönüştürülecek ham maddelerdir. Onların hikmetini bugünde kullanabilen kişi, geleceğini daha nitelikli bir bilinçle kurar.

İşte gerçek özgürlük buradadır: Kendini affedebilen insan, cehennemden çıkar. Kendisiyle barışan insan, hayatla barışır. Ve ancak o zaman hakikat, insanın içinde yaşamaya başlar.

Y'ol'umuz her daim sev'gi'de buluşsun Can'lar...

Peri'han Taşdemir... 
...
..
.

YORUMLAR

  • 0 Yorum