Reklam
Reklam
Yürüyoruz Gündüz Gece
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

Yürüyoruz Gündüz Gece

30 Mayıs 2020 - 22:56

       İnsan... Zaman ve mekanla sınırlı müebbet yolcu. Yola istemsiz, seçimsiz başlamış ve lakin yaradanın sonsuz merhametine, rahmet nazarlarına matuf olmuş özel bir mahluk... Yaratılanların birçoğundan üstün, akıl ve iradeyle techiz edilmiş. Bir o kadar zayıf, aceleci, zalim, nefsine tapınabilen, rabbini unutan... İnsan... Nisyandan geliyorsa kelimenin kökü, bildirilen hakikatleri unutması büyük bir olasılıkla muhtemel...

Dünya hayatı adeta bir yolculuk. İnsanın kendi isteğiyle çıkmadığı geçici bir yolculuk. Buna rağmen dünyaya geldikten sonra bu geçiciliği ve yolculuğu fazlasıyla sever oluyor. Öyleki bırakıp gideceğini hiç hatırına getirmiyor çoğunlukla. İlahi uyarılar ve elçiler olmasa idi insan dünyanın sahibi olduğu yanılgısına kolayca düşerdi. Buna rağmen bu yanılgıyı yaşayanlar yine de var. 

İnsan, dünya yolculuğunda kimi zaman yol arkadaşlarıyla yürür, kimi zaman edindiği bineklerle yola devam eder. Bazen bir ağacın gölgesinde dinlenir. Bazen dinlenceyi eğlenceye çevirir, yolculuğu unutur. Nice badireler atlatır, yürürken yağmurlara, boranlara yakalanır, fırtınalarda döne savrula yönünü kaybeder. Bir deli aşka düştüğünü zanneder, divane olur, feleğini şaşırır. Sonra durulur, aklını başına devşirir, yolu fark eder. Sırtındaki yükün ağırlığını duyumsar. 

Yolu ve yolculuğun gerektirdiği sorumlulukları hatırlar kimi. Boşa geçirdiği yıllarını ve yolculuğunu... Bir koca taş kafasına dank etmiş gibi aklı başına gelmeye başlar. Derin yanılgılardan geçtiğini anımsar, nedamet getirir. Pişman olur, kahrolur, fakat vazgeçmez, yoldan da yolculuktan da... Kaçış yoktur, müebbet yürüyüşünü yapmalı, geçmesi gereken duraklardan geçmelidir insan. Her durakta eğitimini almalı, imtihanlarını vermelidir. Ve henüz bitmemiştir, sınanmalar, imtihanlar. Zorluklarla nefis arındırılacak, saflaşacak, biricikliğinin künhune varacaktır. 
Asıl ve kalıcı yurda doğru yürürken verilecek son hesabın provasını yapar. Hayat nimetinin külfeti gereği olan dolu dolu bir özge yaşam var etmeye çalışır; eğer daha yüce ve üstün bir başka hayata iman etmişse. Yani ahirete... Ahiret evini nasıl hazırladığını, nelerle süslediği, hangi ayrıntılara önem verdiği ilerde, çok sonraki dönemde karşısına çıkacaktır.  Takdir ve ödül mü kazandığı, tekdir ve kötek mi açıklığa kavuşacaktır. İnsan bazen öyle uzak görür ki bu son dönemi hiç olmayabileceğini vehmeder. Hayat sürerken ve yoldayken daha vardır oraya... Yolculuğun sonuna gelindiğinde görülecektir hayatının filmi. Kare kare yaşananlar kaydedilmiş olacaktır. Gözünün önünden film şeridi olarak geçeceği vakte kadar mühlet tanınmıştır insana...

Farkında mıdır peki insan? Muhtemelen bir çoğu değildir. Dünyada iken çoğu insan uyuyordur, uyurgezer misali, ölünce uyanacaktır. Dünyanın karmaşasına, cümbüşüne, sefil sefahatına, göz boyayıcılığına kendini kaptıranların acıklı bir sonun beklediği muhakkak... Farkında olanların azlığı ise sırıtır orta yerde. Gafil ve unutkan çoğunluğun içindeki ayrıksı otlar misali göze batarlar. Amma ve lakin farkında olan ve farkındalığını kuşanan insan, durmaz yerinde, biteviye gelen yolculuğunun bir son durağı olacağını bilir. Yolun kıymetini ve yol arkadaşlarını önemser. Yolun tehlikelerini de hesaplar, hazırlığını buna göre devam ettirir. Yolcu her daim büyük tehlikeler altında yürüdüğünün de farkındadır. Yol azığı edinmenin kıymetini bilir ve sadece yürürken lüzumlu olanı değil, ebedi azıklar hazırlar.

Bu tehlikelerin ilki ve en büyüğü kendi nefsinin isteklerini tek amaç edinmesidir. Bir nevi nefsini ilah edinme hali... Olabildiğince sefil hale düşürse de nefsini ilah edinen insan, kendini dünyanın sahibi sanabilir. 

İkinci büyük tehlike yücelerden gelen uyarıları ve yeryüzündeki kendinden olan elçileri duymazdan, görmezden gelmedir. Yolun tehlikelerini ve korunma reçetesini taşıyan elçilere  kulak tıkayarak yola devam etmesi, sonun başlangıcıdır insan için. Bu büyük gaflete düşen için son, ebedi kayıptır.  Kurtuluş muştularına sırt dönmek iflas etmektir. 

Üçüncüsü yol arkadaşlarından gelebilir. Sapan ve saptıran arkadaşlar, yürüyeni yolundan eder, oyalar, hedefine ulaşmasına engel olur. Nihayetinde böyle arkadaşlar edinenin kendi hatasıdır fakat onları suçlamaktan geri durmaz. Ne ki eline geçecek hiçbir şey olmaz. Dünya mühleti boşa harcanmış olacaktır. 

Dördüncü tehlike ise görünmez, fakat vesveseleriyle sürekli yolcuyu uğraştırır. Akı kara, karayı ak gösterir. Yol boyunca bir fitne ateşi yakar sonra kenara çekilip seyreder... İnsan onu göremez ama o insanı hiç  bilmediği yerden gözetler. Hiç peşini bırakmaz. Su uyur ama o uyumaz. İnsanı yolundan ve yolculuğundan etmek için hiçbir fırsatı kaçırmaz. Müzmin bir düşmandır, lakin dost suretinde gelebilir. Yıkımını yaptıktan sonra da kıs kıs gülerek sorumluluğu üstünden atar. Pişkince “Ben bir şeye kadir değilim. Benim yaptığım sadece fısıldamaktı. Fısıltımı takip eden insan oldu. Ben sadece vaadde bulundum, vaadimi tutacağımı söylemedim. Bana uymakla insan suçludur!” deyip suçu kabullenmez. İnsanı yüz üstü bırakır. Ve maalesef yol boyunca insanın takibinde olan bu dost görünümlü düşmana kananlar her menzilde azalır, yoldan düşer, kanmayanlar çok küçük bir azınlıkta kalır. 

Yola revan olan yolcunun bitmez sınavları ve durakları vardır. Yolun, yürümenin, durakların ve son durağın farkında olan, mesut bir yolcudur. Ne nefsi, ne dost görünümlü düşmanları, ne de hileli ayartılar yolundan etmez onu. Olabildiğince istikametinden sapmamaya çabalar. Yolun sahibine teslim olur. Ne kazandıklarına fazla sevinir, ne kaybettiklerine aşırı üzülür. Her şeyin emanet olduğu bilincini yol boyunca unutmaz. Hata yapabilir yolda. Bazen yavaşlar, bazen oyalanır, bazen şaşkınlığa düşüp savsaklayabilir yolu. Bazen aklını ve iradesini yeterince yetkin kullanamayabilir. Fakat Rabbinden gelene inandığında, yeryüzündeki elçiyi takip ettiğinde uzun sürmez gaflet hali. Hata ve günah işlediğinde kendine geldiği anda tevbeye sığınır, nedamet getirir. Yolun biteceği son dönemece gelmeden düzeltir bozduklarını. Çabası yolun sonunda ödüllendirilerek karşılanmak olur. 

Bahtiyar yolcu, yolu hakkıyla bitirebilendir. O halde yolu fark etme ve dosdoğru yol olan sırat-ı müstakimde yolun hakkını verme vaktidir...

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Dilek Demir
    3 yıl önce
    Amin..Rabbim dosdoğru yolda dosdoğru yol almayı nasip etsin hepimize..