Hayatımda defalarca duydum bu iki kelimeyi. İlk gençlik yıllarımda kulağımı hep gelirdi; sanki herkesin kolaylıkla söyleyip geçebileceği sıradan bir cümleymiş gibi. Oysa yaşam insana zamanla gösteriyor ki, bedel ödemek sandığımız kadar basit değildir. İnsan büyüdükçe, hatalarıyla karşılaşmayı öğrendikçe, kaçmanın karanlık bir gölge; yüzleşmenin ise ağır ama temizleyici bir ışık olduğunu anlıyor.
Kendimi bildim bileli, yanlış yaptığım anlarda içimde bir sızı bellidir. Bu sızı, bana sadece hatayı değil, onun benden beklediği sonluğu da hatırlatır. Çünkü insan, gerçek anlamda gelişmek istiyorsa, önce kendi içindeki sesi susturmamayı öğrenmeli. O ses çoğu zaman yargılayan değil; yönlendiren, ayağa kaldıran bir sestir. Kaçma der. Bu sana ait.
Psikolojik olarak belki de insanın en zorlandığı yer burasıdır: kendine bakmak. Hatanın gözlerinin içine dikilmek. Çünkü kaçtığımız her yanlış, ruhumuzun bir köşesinden çöreklenir; gün gelir, benliğimizi ağırlaştırır. Oysa bedel ödemek, insanın kendine duyduğu saygının bir göstergesidir. Bir şeyin sorumluluğunu üstlendiğimde aslında kendime şunu söylemiş oluyorum: yaptığımın farkındayım ve bu farkındalık beni büyütüyor.
Ahlaki açıdan ise kişi kendi iç mahkemesine çıkması gibidir. Hiç kimse görmese bile, vicdan insanın karşısına dikilir. Ve o an, dış dünyanın değil; kendi içimizin hâkimi oluruz. Kendimle yaptım o yüzleşmelerde, en çok da şunu öğrendim: Erdem başkalar için değil, kendin için doğru olanı yapabilme cesaretinde saklıdır. Varsa yaptığın hatanın bedelini de ödemekten kaçma.
Belki de bütün bunların özeti şudur: bedel ödemek insanın kendi hikâyesine sahip çıkmasıdır. Onlarla yüzleşmek onları taşımak bazen yükü sırtımıza almak... Bunların hepsi bizi biz yapan yolculuğun bir parçasıdır.
Hayat, gölgesinden kaçanların değil; gölgesinin içinden geçerek kendi ışığını bulmaya yol arayanlarındır. En azından ben öyle düşlüyorum.


YORUMLAR