Kabul edelim, Türkiye artık öğrenci yetiştirmiyor. Sadece gelecek kaygısı ve ekonomik baskılar altında, belli sınavlarda derece yapabilecek şekilde programlanmış yarış atları yetiştiriyoruz – ki bunu ne kadar kaliteli ve genele yayılmış şekilde yapabildiğimiz de tartışılır. Çünkü "öğrenmek" demek, evrenin herhangi bir kısmına ait bilgilere vakıf olup, o bilgileri etkin bir şekilde kullanabilmek demektir. Günümüzde ilkokul, lise ve hatta üniversitede edinilen bilgileri etkili bir şekilde kullanabilen insanların sayısı maalesef çok az.
Öğrencilerimizin başarısı, onların bilgiyi gerçekten içselleştirmesinden ziyade, öğrencilik hayatları boyunca pek az ülkenin öğrencilerinin deneyimlediği bir düzeyde stres, baskı ve korku ile başa çıkmalarından kaynaklanıyor. Okullarımız, öğrenmenin keyifli bir keşif yolculuğu olması gerekirken, adeta bir askeri disiplin ortamına dönüştü.
Ancak, her ne kadar bu acımasız yarışın içinde olsak da, hepimiz bu zorlu süreçte başarılı olabilmek için kendimizce bazı çalışma yöntemleri geliştiriyoruz. Ders nasıl çalışılır, nasıl ezber yapılır, sınavlara nasıl hazırlanılır… Öğretmenlerimizden bir şeyler öğreniyoruz, arkadaşlarımızdan duyduklarımızı deniyoruz, bazen başarıyor bazen de başaramıyoruz. Fakat şu noktada kendimize sormamız gereken bir soru var: Bu öğrendiklerimizi daha sağlam bir temele oturtabilir miyiz? Yani “öğrenme” işini daha bilimsel bir şekilde yapabilir miyiz?
İşte bu noktada, öğrencilere rehber olabilecek pek çok bilimsel yöntem var. Sadece sınavda başarılı olmayı değil, öğrenmenin özünü kavrayarak, bilgiyi etkin kullanmayı amaçlayan bir yaklaşımı benimsediğimizde, asıl başarıyı yakalayabiliriz. Bu sorular yalnızca öğrenciler için değil, iş hayatında kendini geliştirmeye devam etmek isteyen herkes için önemli.
Türkiye'de Eğitim: Öğrenci Yetiştirmek mi, Yarış Atı Yetiştirmek mi?
Türkiye'deki eğitim sistemine yönelik eleştiriler her geçen gün daha da artıyor. Özellikle öğrencilerin, geleceğe dair kaygıların ve ekonomik baskıların altında ezilerek sadece sınavlarda başarılı olacak şekilde programlandığı gerçeği, eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından biri haline gelmiş durumda. Ne yazık ki, artık öğrencileri gerçek anlamda öğrenmeye teşvik eden bir sistemden bahsetmek zor. Bunun yerine, belirli sınavlara odaklanmış ve başarıya endekslenmiş bir yarış atı yetiştirme sistemi ile karşı karşıyayız.
Bu sistemde "öğrenme" kavramı, bilgiyi edinip etkin bir şekilde kullanma yeteneğiyle değil, sadece sınavlarda yüksek puan alma amacıyla sınırlandırılmış durumda. Oysa öğrenmek, evrenin herhangi bir alanına dair bilgiye hakim olmak ve bu bilgiyi hayatın her alanında uygulayabilmek anlamına gelir. Ancak günümüzde ilkokul, lise ve hatta üniversite bilgilerini etkili şekilde kullanabilen bireylerin sayısı oldukça düşük. Çoğu öğrenci, öğrendiği bilgileri sınav sonrası unutuyor ve bu bilgiler hayatlarının diğer alanlarında işlevsel olmuyor.
Stres ve Baskı Altında Bir Eğitim Sistemi
Türkiye'deki öğrencilerin başarısı, aslında eğitim sisteminin onları akademik anlamda ne kadar iyi yetiştirdiğinden ziyade, onların stres ve baskı altında nasıl direndiklerinden kaynaklanıyor. Bu öğrenciler, sınavlara hazırlık sürecinde aşırı bir stres, baskı ve korku yaşıyor ve bu da onların hayatta kalma mekanizmalarını güçlendiriyor. Bu durumu bir tür "askeriye" disiplini gibi değerlendirebiliriz; öğrenci, bu baskıya ne kadar dayanabilirse o kadar "başarılı" kabul ediliyor. Ancak bu başarı gerçek anlamda bir öğrenme değil, baskıya karşı verilen bir dirençtir.
Birçok öğrenci bu süreçte kendine çeşitli çalışma yöntemleri geliştiriyor. Ders çalışmak, ezber yapmak, sınava hazırlanmak gibi konularda çeşitli denemeler yapılıyor. Öğretmenlerden alınan tavsiyeler, arkadaşlardan öğrenilen yöntemler ve kişisel deneyimler doğrultusunda bir yol çiziliyor. Ancak bu yöntemler çoğu zaman sağlam bir temele dayanmıyor. Öğrenciler bu denemelerle "başarıyor" gibi görünse de, asıl önemli olan öğrenme sürecinin kalıcılığı ve etkinliği ne yazık ki göz ardı ediliyor.
Bilimsel Temelli Bir Öğrenme Mümkün mü?
Bu noktada sorulması gereken en önemli soru şudur: Öğrencilerin geliştirdiği bu yöntemler daha bilimsel temellere oturtulabilir mi? "Öğrenme" kavramı, yalnızca sınav başarısına indirgenmemeli. Öğrenmenin özü, bilgiyi kavrayıp, analiz edebilmek ve bu bilgiyi etkin bir şekilde kullanabilmektir. Eğer öğrencilerimizi bu şekilde yetiştirebilirsek, gerçek başarıyı yakalamış oluruz.
Öğrenmenin bilimsel temellere dayandırılması, sadece öğrencilere değil, hayat boyu öğrenmeyi sürdüren herkes için önemlidir. Çünkü öğrenme, sadece öğrencilikle sınırlı kalmaz. İş hayatında da kendini geliştirmeye devam etmek, üretken olmak ve bilgiyi etkili kullanabilmek, başarılı bir kariyerin temel taşlarındandır. Bu yüzden öğrenme yöntemlerini daha bilimsel bir düzeye taşıyabilmek, uzun vadede hem bireyler hem de toplum için büyük kazanımlar sağlayacaktır.
Eğitimde Yeni Bir Yaklaşım Şart
Sonuç olarak, Türkiye’deki eğitim sisteminde bir paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğu açıktır. Sadece sınav odaklı bir başarı değil, hayat boyu öğrenmeyi teşvik eden, bilgiyi etkin kullanmayı amaçlayan bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu şekilde, öğrencilerimizin sınav başarısının ötesinde, gerçek anlamda öğrenen bireyler olmalarını sağlayabiliriz. Yarış atı gibi yetiştirilen bireyler yerine, bilgiyle donanmış, üretken, yaratıcı ve hayatın her alanında başarı sağlayabilecek öğrenciler yetiştirmek mümkündür. Eğitimde bu değişimi başlatmak ise hepimizin sorumluluğunda.
Eğer bu yolda ilerlersek, hem bireysel hem de toplumsal anlamda daha aydınlık bir geleceğe doğru yol alabiliriz.
Bilal YILMAZ
YORUMLAR