Tarih boyunca birçok insan geçmişi romantize eder, "eski güzel günler" nostaljisiyle insanlık tarihini bir cennet tasvirine dönüştürür. Oysa antropolojik, tarihi ve sosyolojik veriler tam tersini söylüyor. İnsanlık tarihinde hiçbir zaman tam anlamıyla barış, refah ve eşitlik dolu bir dönem olmamıştır. Bugün, geçmişe kıyasla daha insancıl bir dünyada yaşadığımızı söylemek mümkün. Savaşlar, salgın hastalıklar, açlık ve zulüm hâlâ varlığını koruyor olsa da, bunların ölçeği ve yaygınlığı geçmişle kıyaslandığında dramatik şekilde azalmış durumda.
Geçmişin Gerçekliği
Antropolojik çalışmalar, avcı-toplayıcı topluluklarda dahi şiddetin sık görüldüğünü ortaya koyuyor. Örneğin, 20. yüzyılda incelenen bazı avcı-toplayıcı gruplarda, savaşlar nedeniyle topluluk nüfusunun %30’una kadar varan kayıplar yaşandığı gözlemlenmiştir. Tarım toplumlarına geçişle birlikte bu durum daha da karmaşıklaşmış ve artan nüfus, kaynak rekabeti ve hiyerarşik yapılar şiddetin farklı biçimlerde devam etmesine yol açmıştır.
Antik Ortadoğu kültürleri, din adına yapılan korkunç uygulamaların da ilk örneklerini barındırır. Kurban ritüellerinden, savaşlarda esir alınan insanların köleleştirilmesine kadar sayısız örnek, dönemin dünyasının insan haklarından ne kadar uzak olduğunu ortaya koyar. Kadınların, çocukların ve kölelerin değeri neredeyse yoktu; toplumsal düzen, sert hiyerarşiler ve kurallarla korunuyordu.
Açlık ve hastalıklar ise insanlık tarihinin en büyük "katilleri" olmuştur. Örneğin, Orta Çağ boyunca Avrupa’nın üçte birini yok eden Kara Veba, sadece bir salgının nasıl toplumsal yapıları yerle bir edebileceğinin kanıtıdır. Modern tıp öncesi dönemde küçük bir enfeksiyon dahi ölüme sebep olabiliyordu. Bugün sağlığımıza dair temel haklarımızı "doğal" kabul ederken, geçmişin bu acımasız gerçeklerini hatırlamak önemlidir.
Şiddetin ve Kayıpların Azaldığı Çağ
Günümüzde savaşlar, geçmişle kıyaslandığında çok daha az ölümcül hale geldi. İkinci Dünya Savaşı gibi büyük çatışmaların ardından kurulan uluslararası sistem, ülkeler arası çatışmaların yerini daha çok iç savaşlara ve bölgesel anlaşmazlıklara bıraktı. Ancak bu çatışmalar dahi, geçmişteki toplu katliamlara ve halk kıyımlarına kıyasla sınırlı bir ölçekte.
Aynı şekilde, modern tıp sayesinde salgın hastalıkların kontrol altına alınması, insan ömrünü uzatan en büyük etkenlerden biri olmuştur. Aşılar, antibiyotikler ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması, milyonlarca insanın yaşamını kurtarmıştır. Açlıkla mücadelede ise tarım teknolojilerindeki ilerlemeler, Yeşil Devrim ve uluslararası yardım kuruluşlarının çabaları sayesinde, yetersiz beslenme oranları ciddi şekilde azalmıştır.
İnsan Hakları ve Eşitlik
En büyük dönüşüm ise insan hakları alanında yaşandı. İnsanlık tarihinin büyük bir kısmında, kadınlar, çocuklar, azınlıklar ve sosyal sınıflar arasında devasa bir eşitsizlik vardı. Bugün bu eşitsizliklerin tamamen ortadan kalktığını söylemek mümkün değil, ancak tarih boyunca ilk kez evrensel insan hakları kavramı dünya çapında bir norm haline geldi.
Bu değişim, büyük ölçüde Aydınlanma dönemi düşünürlerinin ve Batı felsefesinin insanlık tarihine kattığı en büyük miraslardan biri. Özgürlük, eşitlik, birey hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar, insanlık tarihini olumlu yönde etkiledi. İnsan haklarının yaygınlaşması, köleliğin kaldırılmasından kadınlara oy hakkının tanınmasına kadar birçok önemli reformu beraberinde getirdi.
İlerleme Neden Yeterince Fark Edilmiyor?
İlerleme yavaş ve genellikle fark edilmesi zor bir süreçtir. Medya, kötü haberleri ön plana çıkarırken iyi gelişmeler arka planda kalır. Ancak istatistikler, insanlık tarihindeki bu olumlu değişimi gözler önüne seriyor: Küresel yoksulluk oranları düşüyor, okuryazarlık oranları artıyor ve yaşam beklentisi uzuyor.
Bu, dünya mükemmel oldu demek değil. Hâlâ çözülmesi gereken büyük sorunlar var: İklim krizi, gelir eşitsizliği, siyasi baskılar ve savaşlar devam ediyor. Ancak geçmişle kıyaslandığında, bugün daha çok insanın daha insanca yaşadığı bir dönemdeyiz.
Sonuç
İnsanlık tarihi bir cennet değil; hiçbir zaman olmadı. Ancak bu, bugünün geçmişten daha kötü olduğu anlamına gelmiyor. İnsanlık, tarih boyunca en azından bazı alanlarda sürekli ilerleme kaydetti. İnsan hakları, sağlık, teknoloji ve barış alanında atılan adımlar, daha adil ve insancıl bir dünya yaratma yolunda önemli bir mesafe kat ettiğimizi gösteriyor.
Bu gerçeği kabul etmek, hem geçmişin romantize edilmesine karşı bir uyarı hem de geleceğe dair daha umutlu bir perspektif geliştirmek için gereklidir. İnsanlık her zaman daha iyiyi arayacak ve bu çabalar, bizi daha yaşanabilir bir dünyaya götürecek.
YORUMLAR