Gece yastığa başımızı koyduğumuzda kendi kendimize şu soruları soruyor muyuz? Ben kimim? Niçin yaratıldım? Niçin yaşıyorum? Nereden gelip nereye gidiyorum? Bugün iyi ve güzel ne yaptım? Sonum nasıl olacak? Görevimi yerine getirebiliyor muyum? Ölüm bir son mudur? Yoksa yeni bir başlangıç mıdır? Bilinç, ‘ben kimim’ sorusunu cevaplarken, birbirinden ayrılmayan üç ayrı duruş sergiler: Bu soruyu soran bilinç hem bizzat kendini karşısına almıştır. Hem kendi üzerine dönmüştür hem de ötekinin huzurundadır. İnsan, ister kendini öteki olarak konumlasın, isterse de ötekinin huzurunda olsun, bu soruyla yüzleşirken bir diyalog halindedir. Çünkü bu soru, bir ihtar, bir itiraf ve bir tasdik durumumu gün yüzüne çıkarır. Dolayısıyla da benliği kendi kişisel dar sınırlarının ötesine taşır. Dahası, onu bütün şeylerin ölçüsü olarak dünyanın merkezine yerleştiren naif egoizmin ötesine geçirir.
"Ben mümkün bir varlığım; yani varlığımla yokluğum birbirine eşit. Varlığım yokluğuma tercih edildiğine göre, ben de varlığımla bir iz bırakabilirim’’ diye bilmeli insan. Bu noktada ne kadar değerli bir varlık olduğunu da anlıyor zaten. Bu da ayrı bir nimet ve şükür. Yaradılış amacımızın da farkına vararak bize verilen bu kulluk görevi bizim için bir meşakkat olmasa gerek. O kadar hiçlik için de insanın kendisinin var olduğunu bilmesi ayrı bir huzur membaıdır. Ne kadar araz varlıklar da olsak bu yaşamın sonun da bize sunulan sonsuz nimetlerin muhatabı olacağımızı bilmek; insan da bunlara layık olabilmenin sorumluluğu oluşuyor. İşte burada “bilinçli” bir kul olmanın sırrı vardır. Farkına varmak gerekir neden yaşaman ve kim için yaşaman gerektiğinin. Mana yüklemelisin fiillerine ve bir kediden farkını anlamalısın. Vecd ile huzura durmalısın. Kendini dünün “nedamatlarına”, bugünün “keşkelerine” ve yarının” belkilerine” esir etmemelisin. Kulluğumuzu en çokta menfi düşüncelere ram olduğumuz da unuturuz. Kendimizi tanımlayamadan hakikat arayışı içine gireriz. Hudutlarımızı kendimiz çizmeye kalkarız. Oysaki bize doğruluğun adresi sunulmuştur; Kur’an, sünnet ve akıl.
İbn Miskeveyh (Müfessir, Arap dil âlimi ve ahlâk felsefecisi. Cezayirli düşünür) mutluluğun formülünü bize şu şekilde anlatmıştır “insanın iyi ve mutlu olması ancak varoluş amacına yöneldiği zaman gerçekleşir.” Bizde o amaç için çalışmalıyız, o amaç için öğrenmeliyiz ve öğretmeliyiz. Yürüdüğümüz yolun hakikat olduğunu anlamamız için büyümemiz değil Rabb’e ait olduğumuzu anlamamız gerekir. Yaptığımız her fiilde Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır amacımız. Bu dünya’da varız. Küçükte olsa bir yer kaplıyoruz, düşünüyoruz ve yapabilme gücüne de sahibiz. O halde bulunduğumuz çerçevenin içindeki hayat; çizdiğimiz resimle anlam bulacaktır. Hiçbir şeyin sebepsiz ve anlamsız olmadığını biliyoruz. Ve bu sebepler zinciri bizi bir sonuca götürür. Müsbet menfi bu sonuçlar bizim kim olduğumuzu gösterir. Yaptıklarımız bizim hangi hal içinde olduğumuzu anlatır. İyi bir sonuç alabilmek için çok iyi bir “neden” olmalıyız bu hayatta. Alıntı
Kendini ve yaptıklarını sorgulayamayan, kendini ve geleceğini eğitemeyen toplumların sonları hiç de iyi olmuyor. İnsan olarak bu sorulara doğru ve güzel cevaplar verebiliyorsak ne mutlu bize. Yaşamdan zevk alabilmenin en önemli yollarından biri de olumlu düşünmektir. Hani bir hikâye anlatılır. Adamın birini ayakkabı pazarlaması için Afrika’ya gönderirler. Adam bir çift ayakkabı bile satamadan geri döner ve: Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor, beni buraya niçin gönderdiniz? Der. Fabrika bu kez bir başka pazarlamacıyı gönderir. Bu adam büyük bir heyecanla telefon açar ve: Size çok güzel bir haber vereceğim. Burada milyonlarca ayakkabı satabiliriz, çünkü burada hiç kimsenin ayakkabısı yok! Burada önemli olan olaylara bakış açımızdır. Başarı ve başarısızlık görecelidir. Bizim bakışımıza göre şekil alır. Olumlu düşünen insanlarda “başarı veya başarısızlık” olmaz, sadece “sonuçlar” olur. Derler ki Edison asistanlarını dinleyip başarısız olduğunu düşünseydi, araştırmalarını bırakacaktı ve elektriği de bulamayacaktı. Hayatı doya doya huzurlu ve mutlu yaşamak istiyorsak olumlu düşünmeye ve yaşamaya ihtiyacımızın olduğunu unutmayalım. Selamla Kalın Selamette Kalın.
Mehmet İMRE
28.01.2025
YORUMLAR