Yine hayatı sorguladığı günlerden bir gündü...
Nasıl da geçmişti bunca zaman bir çırpıda?!... Dile kolay yüreğe ağır... Tam 36 yıl olmuş babasız geçirdiği!... Artık rahmetli babasının o minik, tatlı, şirin, haylaz ve şımarık kızı hiç değildi...
Ayşems gözleri yine nemlenmiş bir şekilde dalmıştı geçmişlere, çocukluğuna, babasına, yuvasına... Çok kısa bir süreliğine birlikte kalacaklarını nereden bilebilirdi o çocuk aklıyla?!...
Koskocaman bir köşkte büyük ailesiyle birlikte kalabalık bir ortamda yaşarken; o kalabalığın, kuralların, törenin, baskı ve kontrollerin içinde kadeşi Şifa ile bir kız! çocuğu olarak doğmanın da ezikliğinin hissettirildiği o ortamda en çok da babasının eve gelişi ve onunla vakit geçirdiği an'ları hatırlıyor (daha doğrusu en çok da sadece o an'ları hatırlamak istiyor...) ve gözlerindeki nemler toparlanarak, cem olup kirpiklerinden takılarak, usul usul süzülüyordu...
Büyükleri, amcaları ve onların aileleriyle aynı evde birlikte geniş bir aile olarak yaşıyorlar ve bu kapalılığın ürettiği aile kavgaları, kuralları, çatışmaları, hasetlikleri, yasakları, gelin kaynana ve elti gerginlikleri içinde çocuklar olarak akranlarıyla güle oynaya yaşıyorlardı... Ta ki babasının kaza haberi gelinceye kadar! O günden sonrası bir daha hiçbir zaman öncesi gibi olamayacaktı hiç kimse için!...
Taziye ve yas sürecinden sonra apar topar Ayşems'in annesini ev ve yaşam düzenlerininy bozulmaması için zaten evli ve çoluk cocuklu olan büyük amcası ile evledirdikten sonra uzun yıllar amca dediği kişi bir kereden babası, yengesi üvey annesi, kuzenleri de kardeşleri olmuştu ve fiziksel hayatları olduğu gibi devam etmekteydi aynı evin içinde... Bu durum sadece çocuklar için değil anne ve yenge için de çok zor olmuş, zaten gergin olan eltilik ilişkileri daha da sinsice gerilerek kumalık ilişkisine evrilmişti... Amcası yani yeni babası Ayşems'in babası gibi değildi, aksine; daha çok sert, soğuk, mesafeli, iletişime kapalı, ahlâkî olarak da zayıf biri idi... Bu ve benzeri nedenlerden bir ömür yakınlaşamamışlardı oysa ki ne çok da ihtiyaçları vardı bir olgun baba kucağına, sevgisine, ilgisine... Hele hele de kız çocuklarının!
Yetim bir ruhla büyüyen ve çok güzel, alımlı ve çekici bir genç kız olan Ayşems, daha fazla birilerinin gözüne batmadan, yine aynı evin içindeki, bir ömürdür zaten birlikte yaşadığı kuzeni yani üvey kardeşi ile evlendirilerek hızla başı bağlanmış oldu. Çok şükür ki amcasının oğlu yani eşi Emin, kendi babası gibi olumsuz bir yapıda değildi ancak o ortamda olmak her halükârda yine de onların yeni, tazecik, çiçeği burnunda evliliklerini olumsuz etkilemekteydi...
Aradan geçen yillar içinde aileler büyüyor, yeni evlikiklerle genişliyor ve artık köşkte yaşam çekilmez bir hâl alıyordu... Ayşems'in hamile kalmasından sonra artık nihayet taşınma kararı ve büyüklerinden onayı çıkmıştı...
En sonunda rahat bir nefes alabilecekleri, kendi kendilerini/ birbirlerini/evliliklerini fark edebilecekleri ve onlarca kişinin dışında karı-koca olarak birbirini görüp de hayatlarına şekil verebilecekleri bir fırsat doğmuştu sonunda...
Ayşems'in eşi Emin de bunu cân-ı gönülden istemekteydi zira eşini seviyor ve de büyük ailenin yıkıcı etkisini de idrak ediyordu ama her ikisinin de iradesinin üzerinde bir töre vardı; hiçbirinin de kolay kolay aşamaycağı!..
Yıllar bu törenin tahribatı, zorlukları, kısıtlamaları ile geçerken bir kız bir oğlan iki dunya tatlısı evlatları oldu Aysems ve Emin'in; her ne kadar bu arada çok ciddi ilişki sorunları yaşamış olsalar da... Aslına bakarsak tüm o yaşananlar ikili çiftten ziyade ailelerin dışarıdan sürekli müdahaleleri nedeniyle yaşanıyor ve eşler arası sıkıntılar oluşturuyordu... Bu aşamalarda Ayşems altı yaşına kadar birlikte yaşadığı rahmetli babasının annesine ve elbette annesin de babasına karşı, kendi odalarında gösterdiği yakınlığı, sevgiyi, ilgiyi, merhameti, saygıyı ve muhabbeti düşünüyor, gözleri gülümsüyordu... Babasının iki kızıyla ilgilenirken sürekli onlara anlattığı güzel hikayelerle sürekli dört mevsim güzel insan olmak üzerine yaptığı konuşmaları, telkinleri ve öğütleri düşünüp, karşılaştığı sıkıntılara göğüs geriyordu....
Farklılardı her ikisi de çok şükür kendi yöresel ve töresel ailelerinden... Her ne kadar bu özellikleri nedeniyle aileleri tarafından yargılansalar da... O yapının içinde "kurban rolüne" girerek kendilerine acıyacaklarına, bağımsızlaşmayı ve kendilerini gerçekleştirmeyi seçmişlerdi!... Bu farklılıkları da onları bir nebze olsun özgür kılıyor ve daha kendilerine has bir aile yuvası kurmaları için cesaretlendiriyordu... Zira biliyorlardı ki aile çok kutsal ve önemli bir yapı idi. Kendi ailelerinde aldıkları olumlu eğitimin dışında gördükleri o olumsuz yapının da öğretileri ile aileye çok önem veriyorlardı. Onlar için aile, hayatın en değerli hazinesidir, sevginin ve dayanışmanın temelidir, mutluluğun anahtarıdır. Aradan geçen yıllar boyunca da tüm yaşananlar sonucunda iyi anlamışlardı ki insanın kendi ailesi, sizi her zaman, her mekân ve koşulda kabul eden ilk yerdi... Böylelikle yirmi yılı devirmişlerdi işte düşe kalka, hiç kolay zamanlar geçiremeden...
Her ne kadar büyüklerin sürekli müdahaleleri yıpratıcı ve yorucu olsa da, arada bazı aktarılan güzel değerlerle de karakterlerin temelini oluşturmayı başardılar.
Zira değerlerimiz, kim olduğumuzu yansıtır.... Bu vesile ile doğru yolu göstererek her daim o yolda ilerlememizi sağlar... Gücümüze güç, inancımıza inanç katar ve her zorluktan birlikte, ailecek çıkmamızı sağlayarak, bizi birlikte huzura ve başarıya taşır...
Ayşems ve Emin de arada sarsılsalar da temelden taşıdıkları bu güzel değerlerle, iki güzel yavrularını da dört mevsim güzel insan olmaları için yetiştirmeye çabalayarak, o huzurlu aile yuvalarını sağlamlaştırmaya devam ediyorlar; geçmişte yaşadıklarını kendilerine hikmet ve tecrübe basamağı kılarak...
Belki çok sıradışı aile bağ, yakınlık ve ilişkileri içinde kapalı bir ortamda zorlu şartlarda yaşadılar ama bununla birlikte de bu deneyimlerini kendi tekamülleri için güzel birer vesile kılmayı da başarabildiler ve kendi avantajlarına kullandılar...
Bugün anlatırken gülümsedikleri, hatta bizleri de çok güldürdükleri nice olayın ve kişinin kendilerini o "töre zindanlarında" esir etmelerine izin vermeyerek çok güzel bir "aile yuvası" imar edebildiler... Tüm bu aile yapısı ve değerler her insana bir anlam ve amaç kazandırır.
Kazandırdı da... Aileye verdikleri değer, önem, hassasiyet ve bu uğurda aldıkları yüksek sorumluluklarla en değerli hazinelerini kendileri inşa etti... Bu kadra emek verilen her yapı insana zenginlik, olgunluk, yüksek ahlaki şuur ve değer katar... Hayata hazırlanmanın ilkokulu, ilk yolu, ilk kaynağı ve en doğru mekanı ailedir... Hayattaki en önemli statü, rol ve mertebe kendi olmanın dışında, anne ve babalıktır...
Ayşems, eşi Emin ve iki evladı Yağmur ve Toprak, toplumun en önemli, özel, özgün ve saygın yapısını imar etmeyi güzelliklerle ve hayırla başarabilmişlerdi. Bunun en büyük nedeni ise birbirlerine hissettikleri sevginin yanında, Ayşems ve Emin'in en baştan beri sergilediği güven, fedakârlık, diğergamlık, paylaşımcılık ve her konudaki cömertlikleri idi... Bu şekilde ve böylesi bir umutla birbirlerine mnutluluk ve şifa olmuşlardı... Tıpkı her isteyen ve bu huzuru seçen insanın da yapabileceği gibi...
Y'ol'umuz sevgi ve fedakarlıkta buluşsun...
Peri'han Taşdemir Taylı
Uzman Eğitmen ve Danışman
...
..
.
YORUMLAR