Reklam
Reklam
Takva Elbisesi: Kulluk
Erkan Furkanoğlu

Erkan Furkanoğlu

Takva Elbisesi: Kulluk

08 Haziran 2023 - 08:10

Sorumluluğunun Üniforması 

Kâinatı ve her şeyi nice hikmetlerle yaratan Yüce Allah, sorumlu ve şerefli kıldığı insana hitap ederek verdiği değerin artması için yapması gerekenler konusunda hatırlatmada bulunuyor. 
 Giyinmek ve örtünmek büyük bir nimettir. Yerin altında çıkarılan madenler, yerin üstünde insanlar için musahhar kılınarak istifadesine verilen hayvanlar, bedeni soğuktan ve sıcaktan koruyan aynı zamanda süs olarak kullanılan elbiseler hayat için elzem unsurlardır.
  İnsanın giyinmesi, örtünmesi ve süslenmesi onu diğer varlıklardan üstün kılan bir alâmet-i farikasıdır. Değerin, üstünlüğün, edebin ve bir medeniyet inşa etmiş olmanın da en eski ve belirgin tezahürlerinden biri de giyinme ve adabıdır.
  Gök sofrası ,ilahi nimet, arştan arza inen lütuf gibi anlamları çağrıştıran inzal kavramının kullanıldığı alanlardan bir de örtünme ve elbise için kullanılmıştır.
Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de:
“Biz elbise indirdik”; 
“Demiri indirdik” (Hadîd 57/25); 
“Allah hayvanlardan size sekiz çift indirdi” (Zümer 39/6) gibi ifadelerdeki “indirme” (inzâl) kelimesi, belirtilen nimetlerin birer ilâhî lütuf olduğuna, insanların bu nimetlerin değerini ve kullanma zaruretinin fıtrî olduğuna işaret eder. Yerin altında çıkarılan madenler, yerin üstünde insanlar için musahhar kılınarak istifadesine verilen hayvanlar, bedeni soğuktan ve sıcaktan koruyan aynı zamanda süs olarak kullanılan elbiseleri lütfuyla bahşeden Rabbimiz Allah’a ne kadar şükretsek az kalır. 
“Ey Âdem'in evlatları! Şu bir gerçektir ki size hem çıplaklığınızı/kapatılması gereken avret yerlerinizi örtecek hem de güzel görünmenizi sağlayacak, süsleneceğiniz elbise, giyim-kuşam (yapma bilgisini) öğrettik.(yeryüzünde bunları elde etmek için türlü imkân verdik). Hayvanlardan farklı yaşamanız ve insanlık şerefini korumanız için! Fakat bilmeniz gerekir ki bu yeterli değildir) Takva libası (Allah korkusu ile giyilen -günahlardan koruyan- utanma duygusu) ise elbet daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın yüce kudretine delalet eden ayetleridir (insanlara bir lütfu, bir bağışıdır) umulur ki, düşünüp de bundan öğüt alırlar! A’râf Suresi 26. Ayette ifade edildiği gibi
 Bütün insanlara seslenen Rabbimiz Allah, insanın mahremiyetlerine çok büyük değer vermiştir. Tüm insanların avret yerlerini örtmesi, çıplaklıktan sakınması ve adaba uygun giyinmesi için ayette üç türlü elbiseden söz etmiştir: 
1. Sadece örtünme ihtiyacını karşılayacak olan basit ve sade elbise. 
2. Örtünmenin yanında ziynet maksadı da taşıyan kaliteli, temiz ve düzgün elbise. 
3. “Takvâ elbisesi.” Burada, sırf örtünme amaçlı elbise yanında ziynet amacı ve değeri taşıyan elbisenin de Allah’ın lutfu ve nimeti olarak anılması, pejmürde kılık kıyafeti zühd ve takvâ gereği sayan anlayışın isabetsizliğinin kanıtıdır. Helal ve temiz olan her şeyi seven Rabbimiz, kullarının helal ve temiz olmak kaydıyla ölçüsünde verdiği nimetleri kullarının üstünde de görülmesini ister. 
 Takvâ elbisesi tefsirlerde “vücudu koruyan elbise; zırh, miğfer vb. savaş giysileri, mecazi olarak sâlih amel; iffet; iyi huy; tevhid” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır (Râzî, XIV, 52). Âyette takvânın “hayâ” ile ilişkisine işaret edilmekte; ayrıca dolaylı bir üslûpla takvâ, günah duygularını örtüp kapatan, dizginleyen ve böylece günah işlemeyi önleyen bir koruyucu, ruhu bezeyen bir erdem şeklinde takdim edilmektedir. Yani elbise bedeni kapattığı, koruduğu ve süslediği gibi takvâ da hem ruhumuzun kötü duygularını örter hem de ruhumuzu süsler. Böyle olunca takvâ sahibi kişinin kaba, haşin, haksız, isyankâr, şehvet düşkünü, aç gözlü, edepsiz, hayasız... olması düşünülemez. 
 Takva elbisesi veya diğer bir ifadeyle kulluk sorumluluğunun üniforması, Allaha karşı sorumluluk bilinciyle üzerimize aldığımız ve bizim kimliğimizi, kişiliğimizi temsil edecek; Edebe uygun davranmayı zorunlu hale getirerek ve kötülüklerden koruyacak en hayırlı elbisedir.
 Ey Âdem’in evlatları! Her secde yerine gidişinizde ziynetinizi takının (güzel ve temiz elbise giyinin, avretlerinizi örtün/çıplaklığı kapatın). (Helal ve temiz ürünlerden yeteri kadar) Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü O (Allah), israf edenleri sevmez. A’râf Suresi 31. Ayette elbiseye “ziynet” denilmesi, giyinmenin hem ahlâkî bakımdan hem de estetik bakımdan önemli ve gerekli olduğuna işaret eder. 
 Secde yerine gidileceği zaman “ziynetinizi takının” kelimesinin “süslenmek için giyilen kıymetli elbiseler” mânasından hareketle insanların hassaten de Müslümanların ibadet için mümkün olabilecek en güzel elbiselerini giyinmesini, en güzel bir durum ve şekilde bulunmasını, özellikle cemaatle namaz kılmak, cuma ve bayram namazlarını edâ etmek üzere mescide giderken temiz, tertipli ve düzenli olmasını emreder.
  Cemaatle namaz kılarken ve toplu yapılan ibadetlerin ifasında düzen ve uyumun olması, safların intizamı, camiye giriş çıkışta, cami içinde oturuşta edep, haya, vakar ve ağırbaşlılık da burada takınılması gereken zîynetin muhtevasına dâhildir. 
 Medeniyetin göstergelerinden biri olan şehirlerin yapısı ve şehirlerdeki yerler tanzim edilirken cami ile örgün / yaygın eğitim merkezleri ve halkın rehabilite olacağı mekanların bakımlı, nezih, kolay ulaşılabilir ve en güzel yerlerde bulunmasına özen gösterilmesine de teşvik vardır.
 (Rasûlüm! Beytullah’ı çıplak olarak tavaf eden ve helâl kıldığım rızıkları kendilerine harâm kılan müşriklere) *De ki: “Allah’ın kulları için var etmiş olduğu (helâl kıldığı) ziyneti/elbiseleri ve temiz rızıkları (size) kim harâm kılmıştır?” De ki: “Bunlar, (aslında) dünya hayatında îmân edenler için (yaratılmış nimetler) dir. (Fakat imtihân hikmeti gereğince, kâfirlerde dünya hayatında bu nimetlerden faydalanırlar. Velâkin) âhirette sadece onlara (mü’minlere) mahsustur. İşte bilen bir topluluk için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. A’râf Suresi 32. Ayette Rabbimizin bilirttiği gibi cahiliye döneminde müş‏rikler, hac ibâdeti ve Kâbe’ye tâzim gayesiyle hac esnasında ancak ölmeyecek kadar yemek yerler, hac günlerinde iç yağı yemezlerdi. Bunu gören Müslümanların “Biz hac ibâdetine tâzimde bulunmaya onlardan daha lâyıkız, yani biz de böyle yapalım” demeleri üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuş‏ (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 230); Yüce Allah ölçülü bir şekilde yemeyi ve içmeyi emretmiş, fakat israfı haram kılmıştır. Bu bağlamda helâl olan şeyleri haram saymak, büyük bir zulümle hükümde Allah’a ortak olmaya çalışmak itibariyle affı olmayan en büyük günah, zulüm ve kötülük olan şirktir. Allah’ın haram kıldığı yiyecek, içecek ve giyecekleri kullanmak da yaratılmış ve her an muhtaç kulun yaratıcısı Allah’a savaş açmasıdır.Çünkü bu taatin dışına çıkma ve isyandır. Aynı şekilde bedenin ihtiyacından fazla yemek ve içmek de emanete ihanet ve kötülüktür. Yüce Allah isrâf edenleri sevmez. İsraf edenler, şeytanlara teslim olanlardır.
 Yeme ve içme konusunda Allah Rasûlü (s.a.v.)’in şu tavsiyelerine kulak vermek tüm insanlık için faydalı olacaktır:
 “Kibirsiz ve israfsız olarak yiyin, için, giyinin ve sadaka verin. Zira Allah, kulunun üstünde nimetlerini görmek ister.” (Buhârî, Libâs 1; Nesâî, Zekât 66)
  Yüce Allah, haram olmayan güzel ve değerli nimetlerden uzak kalmayı zühd ve fazilet sayanların hatalı olduklarını belirtir. Haram, dinî bir terim olarak, “Açık, kesin ve bağlayıcı bir ifade ve üslûpla yapılması şer‘an yasaklanmış olan tutum ve davranış” anlamına gelir. Bir işin yapılmamasını isteyen bir ifade bulunmakla birlikte, bu talep ve/veya kaynağı kesin değilse buna haram denmez. Hakkında yasaklama bulunmayan fiiller ise mubah ve helâl kabul edilir. Bir fiilin helâl kabul edilmesi için dinî kaynaklarda bu yönde bir açıklama bulunması gerekli değildir; çünkü “Eşyada asıl olan mubah olmasıdır”. Buna göre özel bir delil bulunmadığı halde ölçüsüz dindarlık duygusu, şahsî tercihler, ortalıkta görülen kötülüklerle mücadele arzusu gibi –iyi niyetli de olsa– kişisel hassasiyetlerin etkisiyle dinin izin verdiği alan içinde kalan tutum ve davranışları, yiyecek, içecek, giyecek gibi nesneleri haram, sakıncalı ve günah olarak nitelendirmek bu âyetin hükmüne aykırı ve yanlıştır. 
  “De ki: O nimetler dünya hayatında müminlere yaraşır” meâlindeki kısmından hareketle, bunların esas itibariyle müminlere lutuf olmak üzere yaratıldığını ve onlar sayesinde bu nimetlerden herkesin yararlanmasına imkân verilmiş.Ayetin anlatımına göre mânevî kemal ve güzellikler gibi birey ve toplumun refah, sağlık, güvenlik ve esenliğine katkıda bulunacak her türlü maddî imkânlar da öncelikle müminlere yaraşır. Bu imkânlarda geri olan bir toplum, Kur’an bakımından ideal bir toplum değildir. Zühde ve kanaate teşvik eden açıklamalarla bu yöndeki uygulamalar ise, dünya nimetlerini araç olarak görmek yerine amaç kılmayı hedefleyen eğilimleri önlemeye yöneliktir.
Rabbim bizleri takva elbisesini her an üzerinde taşıyan ve gereğini yapan razı olduğu kullarından eylesin…
Selam dua ve muhabbetlerimle…
A.Erkan FURKANOĞLU
Manisa-Yunus Emre 02:02

YORUMLAR

  • 0 Yorum