Reklam
Reklam
Dücane Cündioğlu Üzerine
Mustafa Tosun

Mustafa Tosun

Dücane Cündioğlu Üzerine

08 Haziran 2023 - 19:33

Okan Bayülgen'in Nokta programında Cündioğlu'nu dinledim. 1 saat 25dk.

Nereden, nasıl başlayacağımı kestiremiyorum. 

Evvela şunu ifade edeyim, toplumun negatif özelliklerinden biri  birisi hakkında konuşacakken yahut birisini eleştirecekken,  o kişi hakkında uzun anlatımlı videolar yerine kısa kesitli, daha doğrusu sorunlu denilebilecek kesitler ile yetinilmesi... Bu durum hiç de iyi bir durum değil. Kim hakkında olursa olsun. Eksik ve algı yöneten verilerle değerlendirme yapılmamalı.

Saniyen, Cündioğlu asla boş biri değil. Bu, çok şaşırılacak bir durum da değil. Nasıl ki, batı filozoflarının kitaplarından istifade ediyorsak gayet tabi ondan da edebiliriz. Ancak İslami kimlik açısından değerlendirdiğim zaman yüreğimden sadır olan ifade şu: "Kulluk vizyonu bambaşka..." ve Rabbimizin neden bir filozofu peygamber yapmadığını sanki daha iyi anladım.

Ve dahası, 

Cündioğlu, düşünsel yeteneği ile sivrilmiş biri. Kendi ifadesiyle, türk milliyetçiliği atmosferinden gelmiş. Hala o günlerin etkisi var üzerinde. O dönemin zor şartlarının iltihapları şimdi patlıyor aslında. Hani derler ya, geçmişine inmek lazım. Onların kuşağı olmadığım için açıkçası biraz daha uzak hissettim kendimi. Bir şeyler yaşamış, sonra bol bol okuyarak kendini iyi donatmış ve ardından Allah'ın verdiği zeka ile düşünsel üretimler yapmış, yapıyor. Şu an ki konumu düşünce ile iman arasında keskin bir ayrım yaparak düşünce tarafında karar kılmış. Hoş bize göre iman ile düşünce asla keskin bir şekilde ayrılmaz. Ama o, 12 eylül öncesi ve sonrası kargaşalarından ve sonrasında bir şekilde esen İslamcılık rüzgarından nasiplenerek bugüne gelmiş.

Aslında onu değerlendirenler, geçirdiği bu aşamaları dikkate almalı. Geçmişin o soğuk günlerinden dolayı yaşamın tadına varamamış ve nasıl olduğunu anlamadan birden 25-30 yaşlarına gelmiş, kendi tabiriyle "bir kadının elini tutamamış"  travmasıyla bugünlere gelmiş. Köşe yazarlığını rızık temini için yapmış. İnsanlara bilmedikleri şeyleri anlatmak için bol bol okuma yapmış. Ve tabi şu an ki haline ulaşmış. Geçmişin katı ideolojik günlerinin adeta intikamını alırcasına bir tavır ile arz-ı endam etmekte.. 

Yine başta ki sözüme geleyim: "Tek olan Allah'a yürekten gelen kulluk vizyonu bambaşka"... Bu ifademle onu yargıladığım düşünülmesin, zira onu da hepimizi de en iyi bir şekilde Allah yargılayacak, buna yürekten inanıyorum. Bu nedenle ifadelerimi sadece bir değerlendirme olarak görmenizi isterim. Yine söylüyorum, kendini bilgi ile donattığı için onu önemseriz ve istifade ederiz. Ama zaten dinli, dinsiz her zekadan istifade edebiliriz. Bundan da öyle.. Yoksa kulluk vizyonumuza yönelik bir katkı anlamında değil..

Bu gibi kişileri en çok olumsuz etkileyen ise müslüman camidaki bazı şahsiyetler ve söylemleri. Mesela, kendi ifadesiyle "eygi,mısıroğlu,dilipak" gibi şahsiyetler. Elbette ki haklılık payı olabilir ama İslama mı teslim olmuş, şahıslara mı?

Aslında uzaktan bakınca bu kuşakta olanların kendi aralarında beşeri, insani, düşünsel uyumsuzluklar söz konusu olmuş. Bizim gibi sonradan gelenler Cündioğlu da dahil  diğer isimleri gözümüzde büyüttüğümüz için, "neler oluyor böyle" diye hayrette kalıyoruz. Çok da büyütülecek bir mesele değil. Onlar da bizim gibi insan, hınçları, öfkeleri, yaşa(ma)mışlıkları var. 

Bir ayet var ya, "Şeytan insana amelini süslü gösterir" (aslında bu ayet insandaki psikolojik bir özelliğin işareti). Açıkçası ben ders ve ibret alma gözüyle öğrenirim ve tanımak isterim ve tabi ki donanımlarından da istifade ederiz. Ama bu gibi kişilerin düşünsel evrimleri veya diğerlerinin düşünsel donuklukları, statik halleri hepsi kendi imtihanları...

Olaya böyle bakmak lazım. Ve bizim bizzat kendi imtihanımız da var. Benim karar kıldığım yer, "kulluk seviyesi". İlahi yüceliğin önünde diz çökerek yaşama, eşyaya ve insana karşı ise asla kutsiyet atfetmeme ama değeri ne ise onu verme. İlahi yüceliğin çizdiği vahiy ve nübüvvet dairesine dikkat ederek ama muhakkak "kul" olma bilinciyle yaşama. Zira kulluk bilinci olunca takva, ihlas, cihad, amel gibi kavramlar aktif hale geliyor. Yaşama anlam veren ise bana göre bunlardır. Bu meyanda, vahiy ve nübüvvet dairesi dışına çıkan ile yine bu daire içinde statik olarak kalan bana göre yönleri farklı ise de dereceleri aynı. Bu arada aslolan akletme ile vahiy/nübüvvet dairesi içinde bulunma çabasıdır.

Şunu da ifade etmeliyim ki, Cündioğlu'nun bu videosu bile yeterli olmayabilir onu değerlendirmek için. Okuduğum kitapları da var. Bu yazdıklarım şuan ki izlenimlerim, eksik ve hatalı olabilir. Onun anlatımlarından peygamberlerin neden filozoflardan seçilmediğini daha iyi anladım. Filozoflar alemlere rahmet olamaz. İyilikleri olabilir tabi. Filozoflar tıka basa bilgilenirler ve o bilgileri de iyice harmanlarlar, tıpkı bir ressamın harika bir resim yapması gibi, bir heykeltraşın kusursuza yakın bir heykel yapması gibi onlar da düşünsel resimler ve düşünsel heykeller üretirler ve insanları etkilerler. Hayatın gerçekliğine tümden inemezler, insana uzaktan seslenirler. Peygamberler öyle mi? Bunu söylerken filozofların çabalarını topyekün boşa çıkarmak istemiyorum, onlar bana göre statik ruhlulardan bin kat iyi...  

Konu çok uzadı farkındayım. Cündioğlu izlemeye ve okumaya devam edeceğim. Zira biraz daha gerek var sanıyorum. Bu gibi adamları terzil eden ifadelere asla katılmıyorum. Özellikle statik düşünceli tiplerin istifade etmesi gerektiğini düşünüyorum. İmanın akılla beslenmeye ihtiyacı var zira, lakin akılla zehirlenme tehlikesi de söz konusu... 

Cündioğlu'nun süreci akılla zehirlenme süreci gibi...

"Rabbim! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra ayağımızı kaydırma. Bize katından rahmet ver. Şüphesiz ki Sen vehhabsın" Amin..