Reklam
Reklam
Açık Ekonomi Koşullarında Yeniden İnşa (1923-1929)
Mustafa Pakır

Mustafa Pakır

Açık Ekonomi Koşullarında Yeniden İnşa (1923-1929)

28 Ekim 2020 - 21:54

Osmanlı Devleti’nin son dönemini iyi analiz eden Cumhuriyet’in kurucu kadrosu, politikalarının merkezine ekonomiyi yerleştirmişlerdir. İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında Atatürk; “Türk tarihi incelenirse gerileme ve çöküntü nedenlerinin iktisadi sorunlara bağlı olduğu görülür. Kazanılmış zaferlerin ve uğranılmış başarısızlıkların tümü iktisadi durumla ilgilidir.”[4] sözleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomiye ne derece önem verdiğini ortaya koymuştur. İlk ciddi hamlelerin iktisadi alanda yapılacağı fikrini ortaya koyan Mustafa Kemal ve kurucu kadro, memleketin iktisadına yeni bir rota belirlemek adına iktisadi hayatın aktörlerini, milli mücadele zaferinin noktalandığı İzmir’de toplama kararı almıştır. 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılan kongreye çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi delegelerinden oluşan 1135 kişi katılmıştır.

İzmir İktisat Kongresi toplanma tarihi açısından da büyük bir öneme sahipti zira kongre Lozan görüşmelerine anlaşmazlıklar nedeniyle ara verilen dönemde yapılmıştır. Üstelik Lozan’da üzerinde anlaşmaya varılamayan önemli başlıklardan ikisi de Osmanlı ekonomisinin belini büken kapitülasyonlar ve Osmanlı borçları meseleleriydi. Bu noktada masanın diğer yanındaki ülkelerinde gözü kongrede verilecek mesajlardaydı.
Atatürk kongreyi açış nutkunda; “İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki ecnebi sermayesine hasımız, hayır bizim memleketimiz vasidir. Çok say(emek) ve sermaye ihtiyacımız vardır. Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelere lazım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız. Mazide ecnebi sermayesi Tanzimat devrinden sonra müstesna bir yere sahipti. Devlet ve hükümet ecnebi sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Türkiye buna muvafakat edemez, burasını esir ülkesi yaptırmayız.”[5] sözleriyle tüm dünyaya savaşı her yönüyle bitirdiklerini Batıyla ticarete açık olduklarını fakat siyasal bağımsızlık gibi iktisadi bağımsızlıktan da ödün verilmeyeceği mesajını vermiştir. Bu mesajın temelindeki açık ekonomi modeli, dönemin genel politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu temel politikayla açılışı yapılan İzmir İktisat Kongresi süresince katılımcı kesimlerin sorunları dinlenmiş, görüşleri alınmış ve kongre sonunda hükümete sunulmak üzere bir rapor hazırlanmıştır. Bu raporda;

Lekesiz bir ihtilal

Milli hâkimiyetin hiçbir şeye feda edilemeyeceği

Bütün gayretlerin iktisaden memleketi yükseltme gayesine matuf olduğu

Türklerin irfan ve marifet aşığı oldukları

Türklerin düşman olmayan memleketlere dost, ecnebi sermayeye aleyhtar olmadığı gibi hususlara yer verilmiştir.[6]

Ayrıca raporun “Çiftçi Tüccar Sanayici ve İşçi Guruplarına İlişkin Esaslar” bölümünde ise;

Yerli üretimin geliştirilmesine çalışılacaktır

Lüks ithalattan kaçınılacaktır

Ekonomik gelişmeye katkısı olmak koşuluyla yabancı sermayeye izin verilecektir

Reji idare ve yönetimi kaldırılacaktır

Tütün tarımı ve ticareti serbest olacaktır

Aşar kaldırılacaktır

Temettü vergisi gelir vergisine dönüştürülecektir

Koruyucu gümrük tarifeleri kabul edilecektir

Sanayiciye kredi sağlamak amacıyla bir banka kurulacaktır

1913 Teşvik-i Sanayi kanunu günün ihtiyaçlarına göre yenilenecektir

Türk limanlarında kabotaj hakkı savunulacaktır

Amele yerine işçi kavramı kullanılacaktır

İşçilerin çalışma saatleri düzenlenecek ve sendika hakkı tanınacaktır[7]denilmiştir.

Bu döneme damgasını vuran bir diğer gelişme ise Lozan Antlaşması’nın iktisadi hayatımıza etkileridir. Görüşmelere “siyasi bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla taçlandırma” parolasıyla giren Türkiye Cumhuriyeti, antlaşmada önemli başarılar elde etmesine rağmen kendisine ekonomik anlamda ayak bağı olacak bazı kararları da kabul etmek zorunda kalmıştır. Antlaşmanın 28. maddesinde Türkiye’de kapitülasyonların her bakımdan kaldırıldığı hükme bağlanmakla birlikte, diğer iki gelişme lehimize sonuçlanmamıştır. Antlaşma hükmü gereği, gümrük tarifelerinin beş yıl süreyle 1916 yılındaki seviyede tutulması sanayi üretimini bir süre daha gümrük korumasından mahrum bırakmıştır. [8] Ayrıca Türk Devleti, Osmanlı borçlarının üçte ikilik kısmı olan yaklaşık 85 milyon altın lira faiziyle birlikte yaklaşık 107 milyon altın liralık borcu yüklenmiştir. [9]
Bu dönem içinde 1. İktisat Kongresi’nde alınan karar gereği 1925’te Aşar Vergisi kaldırılmıştır. Bütçenin önemli bir kısmını teşkil eden Aşarın kaldırılmasından sonra 1926 yılı ile birlikte Aşarın kaldırılışından doğacak açıkları kapatmak adına dolaylı vergilerde arttırıma gidilmiştir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum