O gün sabah “Bu akşamki yemeğimiz kermesten olsun.” deyip çıktım evden. Tüm gün, aklımın bir köşesinde ne olursa olsun söylediğimi yapmak vardı. Arada bir unutsam da birdenbire çok önemli bir şey unutmuşum hissi gelip çöreklenince yüreğime, verdiğim sözü hatırlıyordum. Öyle sessiz sedasız bir niyetti ki bu ama çok güçlüydü ve kesin kararlıydım.
Nihayet günü bin bir meşgale ile bitirmiş yorgun kırgın eve dönmüştüm. Ayağımı kapı eşiğinden atarken birden durdum ve hemen kermesin kapanma vakti gelmeden gitmemiz gerektiğini hatırladım. Bu kez bunun için koşturuyordum ama bu her zamankinden farklı, bambaşka hissettiriyordu. Yüreğimin bir köşesi ince ince sızlarken bir yanı da sorumluluğun ağırlığıyla ezilmişti sanki.
Kermese yetiştik ve Filistin’deki saldırıların, azgın İsrail’in katliamlarının durması ve kardeşlerimize yardım etme gayretiyle akşam yemeğimizi aldık. Hayrımızı yapmak için fazladan ödeme yaptık. Rabbim kabul etsin dilekleriyle evime dönerken bir düşünce eforu içinde kayboldum birdenbire. On beş dakikalık kısacık bir mesafede dünya dolusu fikir zihnimi bombardıman ediyordu adeta.
“Şimdi ben Filistin’e yardım mı etmiş oldum? Elimde yiyecek poşetleri evime gidiyorum. Ama Filistin’de çocuklar hala aç biilaç. Su yok, yemek yok, elektrik yok. Yiyecek alarak nasıl yardımcı oldum ben şimdi?” Kınadım nefsimi. Bu nasıl bir yardım? Şu an Filistin mi bana yardım ediyor ben mi Filistin’e? Diye soracak oldum, cevabı zaten belliydi. Bu nasıl bir yardım ki zaten fazla aç olmayan ben yiyecek alarak aç Filistin’e yardım ediyordum. Vicdan azabı içimi yakıyordu artık. Ne yapsam da elimdekileri o an tam o an ışınlasam da Filistinli kardeşlerime ulaştırabilseydim? Var mı böyle bir imkân? Bulabilir miydim böylesi bir yolu? Ne yapabilirdim? Nasıl edebilirdim bilmiyordum. Çaresizliğin insanı durduğu yerde taşlaştırdığı bir an yaşadım. Sanki düşüncelerim ayaklarıma dolanmıştı. Bir adım bile atamıyordum.
Hayır daha etkili bir yol bulmalıydım! Ne yapıp edip bulmalıydım o yolu. Kendime insan diyorsam bu katliamlara sessiz kalamazdım. Kendimi onlar için açılan bir kermesten aldığım yiyeceklerle doyuracaksam, o yiyeceklerin son kertesine kadar enerjimi Filistin’i anlatmaya, duyurmaya, gündemde tutmaya usanmadan devam etmeliydim!
İslam ümmetinin evlatları başlarına bombalar yağarken ben rahat olmamalıydım! Duadan beri durmayacaktım tamam, ama her şey dua ile de olmuyordu. Eyleme de geçmeliydim. Konuşmalıydım, yazmalıydım, kime ne kadar faydası dokunacağını bilemezdim ama elimden geleni yapmalıydım. İnsan olmam bunu gerektiriyordu! Vicdanım susmuyordu, durmadan dürtüyordu zaten. Oturma zamanı değildi. Zulme hayır demenin bin bir yolunu bulacak ve bu uğurda yürüyecektim. Tweetlere baktım ve olabildiğince paylaştım. Bu zulümleriyle bizi evimizde rahat bırakmayanları biz de mesajlarımızla uyutmayacaktık. Hiç olmazsa rahat yataklarında uyurken kâbuslar görsünlerdi. Zulmü dünyaya duyurmak, uyuyan insanları uyandırmaksa elimi taşın altına böyle koyacaktım.
Biz oturup evde yemeklerimizi yiyeceğiz ama Gazze yine aç olacaktı. Çocuklar anasız babasız kalacaktı. Analar babalar çocuksuz kalacaktı. En kötüsü analar babalar ve çocuklar toptan şehit olacaktı. Ve halen şehit olmaya devam ediyorlar. Dünyayı uyandırmak için ölüyorlar! Allah’ım bu nasıl bir acı! Bu nasıl bir imtihan? Onlar şehadete koşarken biz hâlâ onlar adına yapılan yemeklerle doyuracaktık kendimizi. Filistin’in buna ihtiyacı var mıydı? Yoksa biz mi öyle düşünmüştük? Oysa dünyadaki tüm vicdan sahibi insanlar, el ele tutuşup Gazze’yi korumak için bedenlerini set yapmalıydılar! Yöneticilerine acı mesajlar verip yaptırım uygulamaları için cesaret pompalamalıydılar. Bugün Gazze’ye nasıl tavır aldıklarını not edip, gelecekte ona göre notlarını ve oylarını vermeliydiler. “Yok öyle yağma!” diyecek ve “Gazze’ye bugün sahip çıkmıyorsan bu sömürgen çete bu topraklara kadar uzandığında, bize de sahip çıkmayacak ve korumayacaksın demektir!” diyeceklerdi! Demezlerse yıkılmış olduğumuzun resmidir demeyi de bileceklerdi!
Ah! Korkunun ele geçirdiği zavallı nefislerimiz! Dünyayı ebedi sanıyormuşçasına son bir çabayla tutunduklarımız! Hepsi boş ve hepsi imtihan! Safını belirleyip onurla yaşamakla, sadece görüntü ve haberlere bakarak sinmek ve korkakça ölmek arasında bir seçimdi hepi topu. Yüreğin içindekinin dışına saçılmasının eylemlerle netleştiği bir süreç bu. İncitici, acı verici, travmatik. Nesillere sirayet edecek bir tesir demek aynı zamanda.
Kimse unutmayacak, unutamayacak! Hiçbir şekilde unutulmayacak! Unutturulamayacak denli büyük bir mezalim yaşıyor dünya insanlığı! 21. yy.ın cafcaflı, medeni geçinen Batılı devletleri ve onların semirttiği devlet diye konuşlandırmış oldukları terörist çete İsrail katili, safsatadan ibaret olan rüyaya tüm dünyayı inandırarak, böylece zalim ve adaletsiz küresel yapıya hayatiyet vermek istiyorlar. Bu soykırım ABD ve Avrupa ülkelerinin suç ortaklığı olmadan gerçekleşmezdi hiçbir şekilde. Bunu unutmayalım küresel sömürünün hedefi çok geniştir; şüphesiz ki İsrail’in Filistin’i yutmak istemesiyle bitecek bir zulüm değil bu. Gözü dönmüş sömürgenlerin doymak bilmez iştahası tüm Ortadoğu’yu Türkiye’yi, İran’ı hatta tüm dünyayı kapsıyor. Amma bilmiyorlar ki bu zulümler ve acımasız soykırımlar Firavuna karşı ancak Musalar doğurur! Calut’a karşı Davutlar doğurtur!
Allah’ın vaadi haktır! İşte ruhlara şifa ayetimiz!
“İşte bu iki uyarıdan birincisinin vakti geldiğinde, sizin üzerinize şu Bizim (belalı) kullardan saldırı gücü çok yüksek olanları musallat ettik; Öyle ki, bunlar köşe bucak her yeri arayıp taradılar: Zira bu, sadece (böyle yapanlar için) konulmuş bir yasanın uygulanmasıydı.” İsra suresi- 5.ayet
İşte bu gönüllere şifa ayetimizde Allah’ın vaadinden kasıt, Allah’ın bozgunculuk yapan ve küstahça böbürlenen toplumlar ve uygarlıklar için koyduğu yasadır. Bu yasa en çarpıcı ifadesini bu Surenin 16. Ayetinde bulur. Bu ayette İsrailoğulları özelinde gündeme getirilen bu yasa, 16. Ayette tüm insanlık tarihi için geçerli olan ilahi bir kanun olarak zikrediliyor. İşte ayetimiz:
“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.” İsra Suresi- 16. Ayet.
Ve İsrail’in kaçışı olmayacak bu büyük yıkımdan! Kendi sonlarının gümbürdeyerek geldiğini belki, mazlum ve masum halklardan saklamak için bunca gümbürtü, bunca bombardıman, bunca kan ve gözyaşıyla dolduruyorlar semaları! Son çırpınışlarıdır İsrail denen boş balonun inşaAllah! Bekleyin, sadece Müslümanlar değil, dünyanın tüm vicdanlı, insaflı ve merhametli insanlarının elbirliği ile gerçekleşecek olan Filistin’in kurtuluşu çok uzak değil!
YORUMLAR