Reklam
Reklam
İnsanlar Ve Karıncalar
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

İnsanlar Ve Karıncalar

23 Ağustos 2020 - 16:50

İnsanlar sosyal varlıklardır. Bir topluluk içinde olmadan hayatlarını devam ettiremezler. Topluluk hayatını huzurlu ve kargaşasız yaşamak ise belli bazı kurallara tabidir. Bu kurallar insanlık ailesinin selameti için zorunludur. İlginç olan insanlar dışında 
bazı hayvanların da topluluk bilinci sergileyecek şekilde yaşıyor olmalarıdır. Hatta insanlar, bu hayvanlar alemi içinde kendileri için nice dersler de çıkarabilirler.  İbretamiz örnekleri gözlerimizin önüne süren de alemlerin Rabbidir.   

Kur’an’da bir çok sure bazı hayvanların ismini taşır. Neml suresi- karınca, Nahl suresi- arı, Ankebut suresi- Örümceğe dikkat çeker. Rabbimiz adeta “Bunlar da kendi aralarında bir ümmettir! Bu hayvanlara bakıp inceleyerek çıkarmanız gereken dersleri çıkarmalısınız.” der. Nitekim Rabbimiz her işini hikmetlice yapandır. Bir hayvanı örnek veriyorsa boşuna değildir. Mutlaka bu hayvanın bir veya birkaç özelliğinden ders çıkarmamız istenir. 
Allah, insanlardan sadece kitabı okumasını değil, toplumu, kainatı, olayları ve olguları da okumasını ister. Böylece anlamlı bir hayatı yaşamada elzem olan imanını arttırmış olur. Meselelerin künhüne varır. Kaliteli ve insanlığa faydalı bir hayat sürme imkanı bulur bu sayede. İnsan ise kendisine lüzumlu bilgiyi bazen cansız gibi görünen bir taştan, bir kayadan çıkarır, bazen minik bir karıncadan, bazen de insan hayatında ortaya çıkan olaylardan çıkarır. İşte size bir örnek;

John Lubbock, karıncalar üzerinde araştırma yapan bir ingiliz bilim adamı. Araştırmaları sırasında karıncaların nasıl karar aldıkları ile ilgili bir deney yapar.  İki ayrı karınca yuvasından karıncalar alır. Viskiyle sarhoş eder ve yuvalarını değiştirerek yuvalarının yakınına bir yere bırakır. Ayık karıncalar, yuvalarından çıkarak bu rezil durumdaki arkadaşlarını inceleyip, aralarında tartışırlar. Ardından arkadaşlarını yuvaya taşıyıp yabancı karıncaları suya atarlar.  Bu deneyi birçok kez yapar sir John. Bir süre boyunca ayık karıncalar aynı şekilde yapmaya devam ederler. Arkadaşlarını yuvaya taşıyıp yabancıları suya atarlar. Fakat bir süre sonra ıslah edici gayretlerinin boşa gittiğini görünce, sonunda sabırları tükenir. Hem arkadaşlarını hem yabancı karıncaları suyun dibine gönderirler!

Benjamin Franklin ise bir gün masanın üzerindeki şekerliğe dadanan karıncaları görür ve önlem almak adına pek çok şey dener. Ama her seferinde karıncalar önlemleri alt etmeyi başarırlar. Karıncaların şekere erişimini engellemek için son bir çare bulur. Masanın ayaklarını su dolu kovalara koymak. Karıncalar, yeni önlem karşısında her defasında farklı planlar deneyip hepsinde başarısız oluyor, suya düşüyorlardı. Karıncaların aklı karışmıştı. En sonunda birbirleriyle danışarak problemi tartıştılar ve karara vardılar. Franklin’i yenmeyi kafalarına koymuşlardır! Sırayla zeminden geçip duvarlara, duvardan tavana çıktılar. Tavanda ilerleyip masanın hizasına geldiklerinde kendilerini teker teker aşağıya bırakırlar! 

Minicik karıncaların bu türden akıl yürütmeleri sadece iç güdü müydü? Yoksa yeni durumlara göre çözüm arayışları mı? Bu karıncaların yeni durumlar karşısında arkadaşlarıyla müzakere ederek ortaklaşa aldıkları kararlara sadece birkaç örnektir. Onlar topluluk olmanın gereklerini yerine getiriyorlardı. Görev paylaşımında üstlerine düşeni yapmak, görevi yaparken sorunlar çıkarsa danışarak problemi çözmek!

  Neml suresi- 18-19. ayetlerinde de karıncaların kendi aralarında konuşmaları, karınca topluluğunun liderinin karıncalara verdiği emir ve bunu duyan Süleyman(as)’ın gülümseyip Allah’a hamd etmesi konu edinir.  Tefsirlerde bahse konu olan karınca vadisinin, Şam bölgesinde veya Taif’te yahut Yemen’de karıncası çok olan bir bölge adı olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte belirli bir mekan değil de karıncası çok herhangi bir bölge de olabilir.

Önemli olan ayetlerde, topluluk halinde yaşayan karıncalardaki düzen, intizam ve iletişime dikkat çekilmektedir. Karınca ümmetinin birbirleriyle iletişimleri, Kur’an’da insana örnek olarak gösteriliyorsa bu boşuna değildir. Karıncalar, iştişare dediğimiz “danışarak iş yapma becerisini gösteriyorlar” ve her işlerinde antenleriyle bunu yapmaya devam ediyorlar. Karıncalar tek başlarına hiçbir işi yapmıyor, arkadaşıyla iletişime geçerek işe koyuluyor. Böylece hem görev paylaşımı yapıyorlar, hem de sorumluluklarını yerine getirirken en az sorun ya da sıfır sorun olarak bitiriyorlar. Karıncaları bir süre gözleyen herkesin fark edeceği gibi tek sıra halinde üstlerine düşen görevleri yapan karınca, önüne gelen her arkadaşıyla iletişim kurar, öyle yola devam eder. İşin her safhasında danışarak bir sorun oluşmaması için iletişimde kalırlar. Sonuçlarına ise topluluk olarak birlikte katlanıyorlar. İnsanların bildikleri halde uygulamadıkları bir şekilde istişareyi yani danışarak iş görmeyi mükemmel bir şekilde yerine getiriyorlar. Sadece karıncalar mı? Nahl suresinde aynı teşkilatlanmayı arılarda da görüyoruz. Arıların dudak uçuklatan teşkilatlanmaları ve danışarak iş yapmaları yedi derde deva balı soframıza kadar getirmeye vesile oluyor. 
İnsan toplulukları, minik bir karıncadan veya arıdan bile ders alması gerekiyorsa, gurur meselesi yapmadan bu dersi almalıdırlar. Aksi takdirde insanın bekasını tehlikeye düşürecek kaos, anarşi ve karmaşanın önü alınamaz. Problemler ise toplumun dirayetli, ehliyetli bireyleriyle ve toplumun kahir ekseriyetinin istişaresiyle çözüme kavuşturulursa kalıcı olur, barış ve huzur ortamı tesis edilmiş olur. 

Gelelim istişarenin uygulanacağı alanlara. Bir devlet başkanı devlet erkanıyla, parlamentoyla en nihayet referandumla halkıyla istişare etmeli. Bir kurumun başında bulunan komisyonlar ve kurullarıyla gerekli her yerde ehliyetli insanlara danışarak görevlerini yerine getirmelidir. Toplumsal düzeyde her alanda danışmak ve çoğunluğun görüşünü almak esastır. Hele de kendilerini İslam ümmetinden sayan toplumlar, bu ayetlerin kendilerini  bağladığını bilmek durumundalar.

“Onların işleri, aralarında danışma iledir.” Şura suresi-38. Ayet. Müslümanların birbirlerine danışarak iş yapabilmesi için başlı başına bir sure var. Ve Resulullah(as) bunun pratiğini bizzat müminlere yaşayarak göstermiştir. İşte başka ayetler...

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorunuz.” Enbiya suresi-7. Ayet

“İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” Al-i İmran suresi-159. Ayet. Toplumsal görevlerin her makamında işin hakkını vermek, tek başına karar almakla değil, istişareyle, danışarak, bilgi toplayarak bu bilgileri dirayetli bir şekilde bir araya getirip gereken neyse yapılmasından geçer. Ayrıca makamlar geçicidir, ömür boyu oturulup sefası sürülecek yerler değildir. Hakkı verilmemiş bir makamın hesabının ise ağır olacağı unutulmamalıdır.  

Fakat bir toplumun çekirdeği ailedir. Önemli olan ailede de sağlıklı bir iletişim ortamının sağlanmasıdır. Aile reisi olarak erkeğin, hanımı ve çocuklarıyla tüm aileyi ilgilendiren kararlar alırken danışmasıdır. Oysa geleneğimizde Kur’an’daki bu farziyet ihmal edilegelmiştir. Hanımına danışmayı zül gören, çocuklarına danışmayı gururuna yediremeyen erkekler, maalesef ataerkil toplum yapımızı şekillendirmiştir. Aldığı hiçbir kararda ortak kabul etmeyen reisler, ailede başlayıp toplum düzeyinde sorunların oluşmasına kaynaklık etmişlerdir. Oysa Resulullah (sav)bile şöyle buyurmamış mıydı!

“Danışan asla pişman olmaz.”

“Bir millet işlerini danışma ile yürüttüğü sürece kötü yola (zillete) düşmez!” O halde kutlu Resulümüzü örnek alıyorsak yapacağımız şey basittir: İstişare etmek. Her konu ve problemde, samimiyetle, çoğunluğun görüşün almak, hiç olmazsa muhalif görüşleri de dikkate alarak orta bir yol bulmak... Sahabe nesli, Resulün bu sözlerini o kadar dikkate alıyorlardı ki; adını hatırlayamadığım bir sahabenin “ Kaybolan yularımı(ipimi) bile istişareyle bulurum.” sözünü bir kitapta okuduğumu hatırlıyorum. 

Yalnız şunu da göz önünde bulundurmak gerekmektedir: İstişare etmek demek, ağzı olanın konuşması demek değildir. Bir konuda bilgisi olan, ehil olanların karşılıklı fikir teatisidir. Problemler karşısında farklı çözüm yolları bulmak, varılan görüşün en faydalı görüş ve  çoğunluğun görüşü olmasına dikkat etmek esastır. İstişare edilecek kurullarda ehil, işinde uzman, bilir kişi olması zorunludur. Cahil biriyle istişare etmek sadece laf kalabalığıyla zaman kaybetmek demektir. Gerçi danışmanın önemini bilen cahile danışılmayacağını da bilir. İşte ondan sonra aile, şehir, toplum ve ülke olarak felaha erişebiliriz. İstişarenin toplumsal güvenin tesisinde de büyük etkisi olur. Danışarak toplumun genelinin hayrına uyumlu bir işleyiş de sağlanır. Hayır içinde bol istişareli günler diler, sağlıcakla kalın derim...

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Nihat GÜÇ
    3 yıl önce
    İstişare bir yönüyle ferağat etmektir. Herkesin Kendisini allame-i cihan kabul ettiği bir yerde kim kendi görüşünden vaz geçer ki?
  • Leyla Tutluoglu
    3 yıl önce
    Güzel bir tefekkür olmuş yüreğinize saglik
  • Mustafa Tosun
    3 yıl önce
    İstişare gibi önemli bir eylemi etraflıca işlemişsiniz. Teşekkürler. Gerçekten ve gerçekten istişare eylemini pratize edemiyoruz müslümanlar olarak tam hakkını vererek...