Reklam
Reklam
Su Gibi Aziz Olmak
Şükran Taşdelen

Şükran Taşdelen

Su Gibi Aziz Olmak

20 Ocak 2021 - 20:20

         Bazen bir düşünce silsilesi zihnime takılıyor. İzini sürdükçe katmanlar perde perde açılıyor. Düşünme ameliyesi devam ettikçe, o ana kadar hiç aklıma gelmemiş bir nice fikir sökün ediyor ve kendimi bu fikirler üzerinde düşünürken buluveriyorum. Öyle bir noktaya geliyorum ki “Buraya nasıl geldim?” diye şaşırıp, bu kez geriye sarıyorum.  Galiba akletme yetisini durdurmamak insanın hayrına sonuçlar doğuruyor. Bu yüzden fark ettim ki, özellikle bazı kavram ve kelimelerin adeta sihirsel bir etkisi oluyor. Akledip düşündükçe farklı dünyaların pencereleri ve kapıları ardı ardına açılıyor. 

Düşüncelerimi kendi mecrasına çeken bir deyime takıldım iş yaparken. Özellikle küresel iklim değişikliği ve tatlı su kaynaklarının tükenişi ile ilgili medyada yer alan haberlerden sonra düşünmemek mümkün değildi bunu. Suya ulaşmakta zorluk çeken ya da temiz su bulamayan insanların varlığı fevkalade üzmüştü. Bu yüzden galiba bu deyim beni meşgul etti. Su gibi aziz olmak...

 Su, av, may, ab, water... Hayat membaı... Serinleten, ferahlatan her hücrenin vazgeçilmez ihtiyacı, ilacı. Şeffaf, kokusuz ve hatta tatsız denilen… Fakat tatsız diye itham edilse de müthiş lezzet barındıran içilecek mayiler içinde en vazgeçilmez ve hayati olanı... Hele de oruçlu iken kıymeti fazlasıyla anlaşılan en büyük nimetlerden. Akıp gittiğinde suyun tutturduğu eşsiz çağıltısı bir türkü gibi mest eder insanı. Doğayla baş başa olmanın doyumsuz hazzı insanı sarar sarmalar. Anasır-ı erbaa denilen toprak, hava, ateş ve su… Bu dört unsur içinde nice hayallerin, dimağdan kopan fikirlerin hayat bulmasına vesile olan dünyanın canlılığının başta gelen elementi. Hayatın kaynağı olmasına rağmen en mütevazi olan nimet. Yükseklerden aşağılara düşer, taşlara çarpa çarpa yol alır, geniş bir mecra bulursa sakinleşir, usul usul geçtiği yerlere hayat vererek akar gider. Bir deli çağlayana dönüştüğünde gümbürtüsüyle yüreklere korku salar. İçinde akla hayale gelmeyen hayatlar taşır. Bazen bir engelle karşılaşır durulur, engel kalkarsa tekrar yolunu bulur akıp gider. Girdiği kabın şeklini alır, o kadar saf ve yumuşak tabiatlı, doğasına bağlı ve sonsuz kararlı...   

Suyun muazzam bir tabiatı var. Her şeyi hıfzediyor. Yani hafızası var. Suya iyi veya kötü bir telkin verilirse anında tepki veriyor ve anında hal değişikliği gösteriyor. Güzel melodiler, gönül alıcı ve iyi niyetli özlü sözler, suyu olduğundan da berrak ve şifa verici bir hale getiriyor. Çirkin ve fahşa sözler ruhunu karartıyor, feleğini şaşırtıyor adeta. Aldığı hal mikroskop altında incelendiğinde kötülüğe maruz kalan su damlasının, anında kokuşmuş, zararlı bir mayiye dönüştüğü gözlemlenmiş. 

İnsanın yapısına etki edecek yüreklendirici, iyi niyetli iltifatlar, teşvik edici, cesaret aşılayıcı sözler insanda emarelerini hemen gösterecektir. Böyle bir telkine muhatap olan insanların daha umutlu, iyi niyetli, özgüvenleri gelişmiş ve merhametli oldukları söyleniyor. Anneannelerimizin babaannelerimizin çocukken bize şefkatle söyledikleri sözler, yaptıkları dualar geliyor aklıma. Gerçekten de dualarla harmanlanmış, iyi niyetlerle söylenen o sözler kendimizi ne kadar iyi hissetmemize yaradığını şimdi daha iyi anlıyorum. 

Tam aksi de söz konusu. Kötü telkinler, beddualar, serzeniş ve sitemler alan insanlar ise adeta telkini yapan kötü niyetli insanı, hayal kırıklığına uğratmayacak davranışlar sergilemeye başlıyorlar. Kötü fikirlere sahip, ümitsiz, karamsar, cesaret kırıcı, diğer insanlarla alay eden, küçümseyen ve acımasız bir kişilik oluşturuyorlar. Sanki geleceğin zalim insanı olmaya namzet oluyorlar. Kötü olmak pek zor değil. Mesele iyi olmaya karar vermekte. Şu hâlde böyle telkinlerle muhatap olan bir kişiliğin özgüven adına abartılı bir kibrin yanı sıra, gereksiz ve can yakıcı bir şiddet takıntısı olması da olasıdır. İnsanın vücudunun yüzde yetmişinin sudan meydana geldiğini düşünürsek, insanı muhatap alarak yapılacak telkin ve tavsiyelere bir kat daha dikkat göstermemiz gerektiği anlaşılacaktır. 

Kendini geliştirmek ve amaçlarına ulaşmak istiyorsa insanın bir su damlası kadar kararlı olması gerekiyor aynı zamanda. Soru; bir damla su ne yapabiliyor ki? El- cevap; kayaları deliyor ya, görmüyor musunuz? Su damlasının en sert kayayı deldiğine ve değişime zorladığına inanmıyorsanız, deniz kıyısındaki kayalara gidin, sorun. Yumuşak, naif ve fakat kararlı damlaların kayaları nasıl oyduğunu gözlemlemek belki çok şey düşündürtecek insana. Tabii tefekkür edene. Çok ilginçtir, bir damla su mütemadiyen damlarken onu işiten için işkenceye de dönüşebilir. Bozuk musluğu olup da su damlasının bu cilvesiyle imtihan olanlar sanırım ne demek istediğimi bileceklerdir. Tamirata üşenip, israfa sebep olmanın bir cezası da olmuş olabilir su işkencesi.  


Hâlâ dünya üzerinde temiz suya bulamayan insanların bulunması, her vicdan sahibi insan gibi beni de rahatsız etmişti bir zaman. Bulunduğum okulda bir su kuyusu açma fikri oluşmuştu. Hiç olmazsa bunu yapmalıydık diye düşünmüştüm. Harekete geçip bir STK ile öğrencilerimizin hayrını buluşturduk hamdolsun. Bangladeş’te bir su kuyusu açmaya muvaffak olduk. Bu kuyuyu açmayı vicdanî bir görev olduğu kadar insanlığa karşı bir sorumluluk olarak da algılıyordum. Bu işin olamayacağına inananları ise en baştan hiç kaale almadım. Birilerinin taltif etmesi için değil, Rabbimin rızasını kazanmak için öğrencilerimle kolları sıvamıştık. Hayra mâni olmaya çalışanların haksız ithamlarıyla karşılaşmış olmak da kararımı değiştirmedi. İyiliklerin hayata geçmesini hayal edemeyenler ya da öküz altında buzağı aramak tarzında kulp takmalar yolumuzdan etmedi bizi. Sabırla çalışıp, ihtimal vermeyenlere inat projemizi uygulamaya geçirmekle salih amel biriktirmek anlamında çabamızı Rabbimize sunduk. Bugün itibariyle öğrencilerimle bir su kuyusu açmaya vesile olup, muvaffak olabildiğim için şanslı görüyorum kendimi. Su savaşları belgeselini izledikten sonra öğrencilerimle beraber yaptığımız bu hayrın, ne büyük bir değer taşıdığını ise iyice anlamış oldum. Yaklaşık bir yıl sonra okula gelen su kuyumuzla ilgili fotoğraflarımız hâlâ okul panosunda duruyor. Rabbim katında da kabul olur inşallah. Artık musluğumdan akan ve zahmetsizce ulaşıp içtiğim bir bardak su çok daha lezzetli geliyordu bana. 

Dünyadaki başka insanların ihtiyaçlarına duyarsız kalma durumunda sınanma sırası bize gelebilir. Varlık içinde yaşadığımızı unutup şımarırsak, elimizden alınabilir nice nimet. Nitekim varlık ve yokluk halleri insanlar arasında döndürülür durur imtihan gereği. Bu yüzden bu sıralar okuduğum tefsirde Rabbimizin şu ayeti beni çok düşündürtmüştü;

Mülk suresi-30. ayetinde Rabbimiz şöyle buyuruyordu. “De ki; ne sanıyorsunuz ki? Aniden bütün suyunuz toprağın altında yok olup gitseydi, Allah’tan başka kim onu size getirebilir ki?” Bu hiç de zor değildir. Nice hayat membaı su kaynağının kuruduğunu ve insanların göçe mecbur kaldığını biliyoruz. Buna mukabil nice kurak yerlerde de suların gümrah bir şekilde çağlamaya başladığına, o su kaynağının etrafında insanların hayat bulduğuna şahit oluyoruz. Yine yağmurların geciktiği bu zaman diliminde yağmur dualarına çıkmadı mı insanımız? Rabbim yağdırmazsa yapay yağmurlar yağdırarak derdimize derman olabilecek miyiz? Ya sonrası? Meçhul bir akıbet. Dengesi bozulan tabiat nasıl öç alır biz insanoğlundan, bilemiyoruz. 

Mutlu mesut, zahmetsiz evlerimizde suyu bulabiliyorken ve güvenle kullanabiliyorken, yokluk içindeki insanlara duyarsız kalmamalıyız. Bu aynı zamanda nimete ermiş olmamızın sorumluluğudur. Şükürsüzlüğümüz yoksunluğumuzun sebebi olabilir. İnsan, mahrum olduğu şeyleri düşündüğünde, “Nerede Rabbimi unuttum, hangi nimetin şükründen gafletteyim?” diye de tefekkür etmeli bana kalırsa. Rabbimize teşekkürümüzün bir nişanesi olarak da önce hiçbir nimeti israf etmemek, sonra ihtiyaç sahibi insanlara da ulaşması için çabalamak olmalı diye düşünüyorum. Böylece biz de Rab katında makbul amellerimizin yanında belki su gibi aziz olur, hayır dua alırız insanlığın nazarında. Hayır dualara mazhar olmak ise oturmakla değil, hayırlarda yarışarak ulaşacağımız bir mertebedir. Su kasidesi tadında yazmak istemiştim ama yazı da su gibi mecrasını buldu sanırım. Su gibi aziz olun dostlar…

YORUMLAR

  • 0 Yorum